Kahvenin hatırı (mı?)

Değerli dostum Sezai SAMİ insan evladının dün yazıp söylediğini ertesi gün ne hikmet ise unuttuğunu ifade etmekte. Evet, bugünlerde onunla pek görüşemedik ama anlattıkları notlarımın arasında. Kahvenin insan evladı için gündelik dinç ve sağlık için kararında içilmesini önerirken, Hasan SAMİ dostumda “bunun üçlemesini mutlaka yap” sesini duyar gibiyim.
Doğrudur sağlıkçıların belirttiklerine göre ‘kahve, antioksidan içeriği oldukça yüksek olan bir besindir. Yüksek antioksidan içeriği sayesinde düzenli olarak kahve tüketen bireylerde karaciğer kanseri ve kolorektal kanser türleri başta olmak üzere birçok kanser türüne yakalanma riskinin önemli ölçüde azaldığını gösteren bilimsel araştırmalar söz konusudur.’ ‘Enerji seviyesini artırır: Kahvedeki kafein, merkezi sinir sistemini uyararak uyanıklığı artırır ve yorgunluğu azaltır. Zihinsel performansı iyileştirir: Kafein, odaklanmayı, hafızayı ve reaksiyon süresini iyileştirebilir. Metabolizmayı hızlandırır: Kahve, metabolizma hızını artırarak yağ yakımına yardımcı olabilir…’
Konumuz kahve değil dostluk ve hatır.
Canlılar yaşamında bile en olumsuz koşulda karşılıksız yardım ve desteğini sunduğuna bir vefa hatırlanış ya da sevgi gösterişi vardır. Bu nedenle birkaç yudumluk fincanda içilen kahvenin küçük olmakla birlikte hatırı kıymeti değeri olsa gerek.
Geçmişte düşene el uzatmak, yarasını sarmak, susuz ve aç olana aş ve su vermek, düşkün ve müşkül durumda olana, evlenene, ev alacak ve iş kuracak olana gücü oranında destek vermek iyi, güzel ve saygın anlamında hatıra olarak kalır. Örneğin işgal yıllarında “ulusal kurtuluş savaşı” verilirken birileri ülkeyi işgal ederken birileri maddi ve manevi destek ve yardım yaptı bu unutulur mu?
Birde düşenin yarasına tuz basıp tekme atan, üreticinin ürettiklerini yok pahasına alan, darda olanın malını ucuza kapatırken ihtiyacı olana yüksek fiyata veren, üçe alıp otuza satan unutulur mu?
Sorgu odasında hakaret edip fiziki darp eden, seçilen ya da atananın makamı kendi adına kullanan, yetki sahibi olup “ali kesen baş kesen” olan, toplumun kamusal ihtiyaçlarını göz ardı eden unutulur mu?
Seçilen veya atanan yöneticiler toplumun adına kamusal hizmetleri yerine getirmekle sorumlu. Bu sorumlular küplerini, ayakkabı kutularını doldurmak ve yurt dışında gizli hesap açarak kasalarını şişirmekle meşgul olmamalı. Bu yetkililer iş takip ettiği kişi ve kuruluşlardan hatırı ve mali değeri yüksek “hediye” eşya almamalı.
Gelin görün ki ne bir yudum suyun, ne bir lokmanın ne de bir fincan kahvenin hatırı olmadığını görmekteyiz.
Kişi veya topluluklar değer verip kıymet bilip yetki verdiğinde dürüst, namuslu, erdemli, liyakatli ve saygın bir toplumcu olduğu için vermiştir. Çünkü bunlar toplum gözünde yapılmayanı yapan, yol gösterip kılavuz olan, gözündeki perdeyi yırtıp atan, ayağında ki prangayı koparan hatta canını bile ortaya koyanın kıymetini bilir.
Birileri bunu iyi bilir de gündelik çıkar ve menfaat derdinin içine girdiğinde makam veya ağzına çalınan bir parmak bal için satmayı, arkadan konuşmayı ve ihaneti gözünü kırpmadan yapar.
İşte bu nedenle birileri için en basitinden “bir kahvenin hatırı” bile yoktur.