Korku sokak ve ormanları...

Geçtiğimiz günlerde yazdığım “Orman Köpekleri” başlıklı yazı öyle bir karşılık buldu ki, ne yalan söyleyeyim, bu kadar yankı uyandıracağını ben bile tahmin etmiyordum. Yazı yayınlandıktan sonra sosyal medya hesaplarıma, telefonuma yüzlerce mesaj geldi. Hepsini tek tek okudum. Okudukça da içim burkuldu. Yani ortaya çıkan yegane sonu KORKU! Bu korkunun nedeni bir film sahnesi, bir abartı ya da şehir efsanesi değil; bizzat yaşanmışlıklar, tanıklıklar, hatta travmalar. Ama ciddi anlamda bir korku.
Çünkü mesajların çoğu, yaşanmış olayları anlatıyordu. Ya da bu tür paniği oluşturacak yaşama ihtimali yada korkusunu anlatıyordu... Diğer yandan hayvan sever dostlarımızın ya da takipçilerimizin "Ne istiyorsunuz bu canlardan" serzenişleri de var tabi. Ancak sadece iki mesaj! Diğer yandan gelen yüzlerce mesaj. Bir vatandaş çocuğunun okula giderken sokak köpekleri tarafından kovalandığını yazmış. Bir diğeri, sabah işe yürürken Ferhatpaşa Mezarlığının orada beş-altı köpeğin çevresini sardığını. En acısıysa şu mesajdı: “Bahadır Bey, çocuğum KİPTAŞ'ın yukarısındaki ormanlık alanda köpek tarafından ısırıldı, kuduz aşısı yaptırmak zorunda kaldık. Bu nasıl kader, bu nasıl düzen?”
Karacaköy Mahallesinden ise özellikle okul bahçesi ve etrafındaki başıboş köpeklerden korkan çocukların anne ya da babalarının "Bir Çare" dilekleri... Diyorum ya yüzlerce mesaj! Özellikle okul çevreleri... Hepsini yazmaya kalksak gazetemizin tüm sayfalarını kaplarız... İşte tam da bu yüzden yazıyorum bu satırları. Çünkü bu artık sadece bir doğa meselesi değil, bir hayvanseverlik meselesi de değil. Bu, doğrudan bir güvenlik meselesi haline gelmiştir ilçemizde. Kaymakam bey de bir hayvansever kendisi. Hatta hiç unutmam Ormanlı Sahilinde köpekleri beslerken yavrulardan bir tanesi parmağını ısırmıştı! Demem o ki Devletimizin ilçemizdeki en üst amiri konumundaki ilçe kaymakamımızın da bu konuda gerekli kurumlar ile acil bir toplantı gerçekleştirmesi ve acil çözüm odaklı kararlar alınmasını sağlaması elzemdir. Ve ilçenin bu anlamda güvenlik konusu, belediyenin de devletin de en temel görevidir.
Piknik değil panik var
Çatalca’da yaşayanlar bilir, bizim ormanlarımız, bizim nefesimizdir. Bu ilçeye çevre ilçelerden gelen aileler de, ilçemizde ki aileler de hafta sonu piknik yapar, çocuklar bisiklet sürer, yaşlılar yürüyüşe çıkar. Eskiden öyleydi en azından... Şimdi? Özellikle Akalan, Kalfaköy, Karacaköy, Gümüşpınar, Yalıköy ve Subaşı gibi köylerin çevresindeki orman yollarında, piknik alanlarında, neredeyse her patika girişinde başıboş köpek sürüleri var. Bunların bir kısmı bildiğimiz köy köpeği değil. Gözünden anlıyorsun zaten; daha önce insan eli değmiş, evde bakılmış, ama sonra sokağa terk edilmiş. Yani çoğu aslında sahipliydi. Belki bir evin bahçesindeydi, belki bir çocuğun oyuncağıydı. Ama sonra bir gün, sahibi “bakamıyorum artık” deyip ormana, sokağa salıverdi.
İşin daha da düşündürücü kısmıysa şu; Bu köpeklerin önemli bir bölümü Çatalca’nın kendi köpeği bile değil. Çevre ilçelerden toplanıp, bizim sessiz sakin köylerimize “taşınıyor” bu hayvanlar. Belki kamyonlarla, belki sabah erken saatlerde. Ama sonucu aynı: bizim sorunumuz, başkasının rahatlaması oluyor.
Her köpek masum mu? Hayır. Her insan suçlu mu? O da hayır.
Denge tam burada bozuluyor zaten. Her köpek saldırgan değil, ama hepsi masum da değil. Kimi aç kalmış, kimi korkmuş, kimi sürüye karışmış. Ama aralarındaki bir tanesinin bile saldırganlaşması, bir çocuğun canını yakmaya, bir annenin kalbini parçalamaya yeter.
Ve burada kimse kusura bakmasın, ama “hayvanlar da bu şehrin bir parçası” deyip her şeyi romantize etmeye gerek yok. Hayvanın da hakkı var, insanın da. Ama birisi diğerini tamamen tehdit eder hale geldiyse, orada yönetenlerin müdahale etme zorunluluğu vardır. Sadece “barınaklarımız yetersiz” demek çözüm değil. “Bütçemiz yok” bahanesiyle geçiştirmek de çözüm değil. Vatandaşı suçlamak, “köpeğe de mi tahammülünüz yok?” demekse hiç çözüm değil!
Belediyelerin görevi önlem almak
Bakın açık konuşuyorum: Biz bu hayvanları sokağa atan insanlar değiliz. Bu köpekleri taşıyıp köyümüze, ormanımıza salan da biz değiliz. Ama biz bu riskle yaşamak zorunda bırakılıyoruz.
Bu kabul edilemez. Yerel yönetimlerin, yani belediyelerin birinci görevi, sokak hayvanlarını rehabilite etmek, sahiplendirmek ve kontrol altına almaktır.
Bunun içinde;
Mobil veteriner hizmetleri,
Kapsamlı kısırlaştırma kampanyaları,
Kalıcı barınak projeleri,
Kamera destekli izleme sistemleri,
Çevre ilçelerden gelen transferlere karşı önlem almak,
gibi çok temel işler var. Bunlar lütuf değil, görev.
Sessiz kalmak suça ortak olmaktır
Kimi zaman biri çıkar, “ya bırakın hayvanlar da yaşasın” der. Evet, yaşasınlar. Ama "Benim çocuğum korkarak mı yaşasın?" diyen on binlerce anne, babayı ne yapacağız.
Bir anne sabah kızını okula yollarken “İnşallah köpek saldırmaz” duasıyla mı yaşasın?
Bu iş artık “hayvanları sevelim mi?” sorusunun çok ötesinde.
Bu bir şehir düzeni meselesidir. Ve biz bu düzende, hem hayvana, hem insana sahip çıkmak istiyoruz.
Ama sahip çıkmak demek, başıboşluğu savunmak demek değildir.
Bir köpeği terk eden de, onu kontrolsüz şekilde sokağa salan da, sorumluluktan kaçan da, bu düzenin ortağıdır.
Ve soralım kendimize...
Bugün bir çocuğun canı yanarsa, bir köpek sürüsü yüzünden bir insan hayatını kaybederse...
Hepimiz gözümüzü kapatmaya devam mı edeceğiz? Ya da bugünden, şimdiden, bu satırları okuduktan sonra “artık yeter” diyerek ses mi çıkaracağız? Çözümü için kolları mı sıvayacağız. Bu arada bu bugünün sorunu değil ha! 20 yıldır bu soruna çözüm bulamayan kim varsa hepsinin sorunu. 20 yıldır bu ilçeye bu konuda "şunu yapacağım, bunu yapacağım" diyen kim varsa hepsinin de sorunu... Ama şu an için herkes taşın altına elini koymalı. Çünkü her geçen gün, bir önceki günden daha çok büyük bir sorun haline geliyor... Ama bu konuyu konuşmak, tartışmak, masaya yatırmak çözümün ilk adımı olabilir! Belki de çözüm, tam burada başlıyor. Çünkü biz sadece konuşmak istemiyoruz… Çocuklarımızın korkmadan yürüyebileceği sokaklar istiyoruz. Her zaman olduğu gibi o tüm İstanbul'da ün yaptığımız ormanlarımızda gönül rahatlığı ile piknik yapmaya gelen günü birlik turistlerimizin olmasını, istiyoruz. Ve gerçekten sevgiyle bakılacak hayvanlar istiyoruz!
Ne eksik ne fazla
Yani bu şehirde, bu ilçede, bu ormanda korkuyla değil, huzurla yaşamak istiyoruz. Bu arada, özellikle Kalfaköy halkımızı çileden çıkartan ve hakikaten bilinçsiz bir şekilde alınan karar ile kamyonların tek güzergahı olarak belirlenen yol meselesi konusunda hem kamyoncuların hem halkın tepkilerini dile getireceğiz. Daha önce de yazmıştım ama sıkıntı her geçen gün daha da boyut değiştiriyor. Neyse o konuya da geleceğiz tekrar!