
AB yeşil mutabakatı ve biyokütlenin rolü

Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı, 2050 yılına kadar karbon nötr bir kıta olma hedefiyle şekillenen kapsamlı bir stratejidir. Bu mutabakat; enerji, sanayi, ulaşım, tarım ve biyoçeşitlilik gibi birçok sektörü kapsayan dönüşüm politikalarını içermektedir. Türkiye gibi AB ile güçlü ticari bağlara sahip ülkeler için bu dönüşüm, hem fırsatlar hem de zorluklar barındırmaktadır. Bu bağlamda biyokütle enerjisi, Yeşil Mutabakat hedeflerine ulaşmada önemli bir rol oynarken, Türkiye’nin bu süreçteki konumunu da doğrudan etkilemektedir.
Biyokütle, organik atıkların ve tarımsal yan ürünlerin enerjiye dönüştürülmesiyle elde edilen yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. AB Yeşil Mutabakatı, fosil yakıtların kullanımını azaltmayı ve yenilenebilir enerji kaynaklarının payını artırmayı hedeflerken, biyokütle enerjisini önemli bir çözüm olarak görmektedir. 2022 yılı itibarıyla Avrupa Birliği’nde yenilenebilir enerji kaynakları içindeki biyokütle oranı %59,2 olarak gerçekleşmiştir. Biyokütle, karbon nötr bir enerji kaynağı olarak kabul edilir çünkü biyokütlenin yakılması sırasında açığa çıkan karbon, bitkilerin büyüme sürecinde atmosferden emilen karbonla dengelenir.
Ancak, biyokütlenin sürdürülebilirliği konusunda tartışmalar da bulunmaktadır. Avrupa Çevre Ajansı’nın verilerine göre, biyokütleye dayalı enerji üretiminde kullanılan odun kaynaklarının %20’si sürdürülebilirlik kriterlerine tam olarak uymamaktadır. Ormansızlaşma, tarım arazilerinin yanlış kullanımı ve biyokütle üretiminde kullanılan hammaddelerin çevresel etkileri, bu enerji kaynağının eleştirilmesine neden olmaktadır. AB, bu nedenle biyokütle kullanımında sürdürülebilirlik kriterlerini sıkılaştırmayı planlamaktadır.
Türkiye, biyokütle potansiyeli açısından oldukça zengin bir ülkedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na göre, Türkiye’nin toplam biyokütle potansiyeli yıllık yaklaşık 35 milyon ton eşdeğer petrol (TEP) seviyesindedir. Tarımsal üretimden kaynaklanan atıklar, orman ürünleri ve hayvansal atıklar, biyokütle enerjisi üretimi için önemli bir kaynak oluşturur. Bu potansiyel, Türkiye’nin enerji ithalatını azaltmasına ve yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayabilir. Ayrıca, AB ile ticaret yapan Türk firmaları, Yeşil Mutabakat kapsamında karbon ayak izlerini azaltmak zorunda kalacakları için biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelebilir.
Ancak, Türkiye’nin bu potansiyeli tam anlamıyla değerlendirebilmesi için bazı zorlukların üstesinden gelmesi gerekmektedir. Türkiye’de biyokütleye dayalı elektrik üretimi 2023 yılında 1.7 TWh seviyesinde gerçekleşmiş ve toplam yenilenebilir elektrik üretimi içindeki payı yaklaşık %2 olmuştur. Bu oran, potansiyelin oldukça altında kalındığını göstermektedir. Öncelikle, biyokütle enerjisi üretiminde kullanılan teknolojilerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gereklidir. Ayrıca, biyokütle üretiminde sürdürülebilirlik kriterlerine uyum sağlanması, AB ile uyumlu bir enerji politikası oluşturulması açısından kritik öneme sahiptir.
AB Yeşil Mutabakatı, Türkiye’nin ihracatını doğrudan etkileyebilecek bir dönüşüm sürecini beraberinde getirmektedir. AB, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ile karbon yoğun ürünlerin ithalatına ek maliyetler getirmeyi planlamaktadır. 2026 yılında tam uygulamaya geçmesi beklenen CBAM kapsamında, demir-çelik, çimento, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik sektörleri ilk etapta kapsanacaktır. Bu durum, Türkiye’nin AB’ye yaptığı ihracatta rekabet gücünü koruyabilmesi için karbon emisyonlarını azaltmasını zorunlu kılmaktadır. Biyokütle enerjisi, bu noktada Türkiye’nin karbon ayak izini azaltmasına yardımcı olabilecek stratejik bir araçtır.
Ayrıca, biyokütle enerjisi, kırsal kalkınmayı destekleyerek yerel ekonomilere katkı sağlayabilir. Türkiye’de yaklaşık 5 milyon çiftçi ailesi tarımsal üretimle geçimini sağlamaktadır. Tarımsal atıkların enerjiye dönüştürülmesi, hem çevresel sorunların çözümüne katkı sağlar hem de çiftçilere ek gelir kaynağı yaratır. Bu durum, Türkiye’nin hem ekonomik hem de çevresel sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasına yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, AB Yeşil Mutabakatı, Türkiye için hem bir meydan okuma hem de bir fırsat sunmaktadır. Biyokütle enerjisi, bu süreçte Türkiye’nin enerji dönüşümünde ve karbon emisyonlarını azaltmada önemli bir rol oynayabilir. Ancak, bu potansiyelin hayata geçirilebilmesi için sürdürülebilirlik kriterlerine uyum, teknolojik yatırımlar ve politika uyumlaştırması gibi adımların atılması gerekmektedir. Türkiye, biyokütle enerjisini stratejik bir şekilde değerlendirerek hem AB ile ticari ilişkilerini güçlendirebilir hem de kendi enerji bağımsızlığına katkı sağlayabilir.