
Günler günler zor günler

Türkiye zor günlerden geçiyor.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tutuklu. Yol arkadaşları tutuklu. İstanbul'un iradesi hapsedilmiş durumda. Bütün bu manzara içinde tabii ki siyasi tansiyon düşmüyor. Ekonomik tansiyon düşmüyor. İnsanlar doğal olarak hak ve hukuk talebini yineleyip, adalet arayışını sürdürüyor.
İktidar ve Türkiye'deki muktedir kesim ise kulağının üzerine yatmaya devam ediyor. Hak ve hukuk talep eden insanlara karşı sanki ülkede gerçekten hukuk vs namına bir şey varmış gibi; cevaplar veriyorlar. Gerçekten yüzyılların en büyük trajedisine tanıklık ediyoruz.
Adalet namına bir şey var mı yok? Hak hukuk namına bir şey var mı o da yok... Geldiğimiz nokta felaket derecede üzücü.
Bütün bu hamervahlık içinde cezaevlerinde tutuklu olan öğrencileri de hatırlatmak istiyorum. Belki birçoğu serbest kaldı ama hala tutuklu olan 60'ın üzerinde genç kardeşimiz var. Hepsi için hak, hukuk adalet talebimizi yineliyoruz. Onlar olmadan olmaz. Sırf eyleme katıldı, hak hukuk talebinde bulun diye insanları hapsetmek olmaz...
Bir de bu süreçte biliyosunuz. Bu köşeyi hep Ekrem İmamoğlu için kullanıyorum malum. Bakın 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocukluk Bayramı için ne mektup göndermiş gelin birlikte okuyalım;
“Bir köy çocuğu olarak dünyaya gelmek, hep hayatımı şekillendiren bir gerçeklik olmuştur. İçimdeki duyguyu hemen paylaşayım; dünyaya bir daha gelsem, yine bir köy çocuğu olarak hayata başlamak isterdim.
Ailem, Trabzon’un Akçaabat ilçesine bağlı Cevizli köyünde yaşıyordu. Köyümüz, Söğütlü Deresi boyunca sahilden güneye 12 kilometre mesafede, hafif bir tepede kurulmuştu. Kalabalık bir aile olarak üç ev yan yana yaşıyorduk. Evlerimiz, arazimizi gören bir konumdaydı. Arazimizin iki yanından akan ırmaklar, Söğütlü Deresi ile birleşiyordu. Köyümüzün doğusundaki ve güneyindeki dağlardan gelen alüvyon, kumlu ve verimli topraklar oluşturmuştu.
Karadeniz’deki diğer köylere göre düz sayılabilecek güzel köyümüz Cevizli, tarım için elverişli arazilere sahipti. Ancak merkez bir köy değildi. Çevremizdeki Şinik ve Polita köyleri; sağlık ocağı, fırın, bakkal, karakol ve okul gibi imkânlarıyla daha avantajlıydı. 4 yaşıma kadar annem ve babamla köyde en son yapılan küçük bir evde yaşamışız. Çocukluk yıllarımda köyümüzün ve evimizin olduğu bölümün yolunun ve elektriğinin olmadığının altını çizmek istiyorum.
Evet, köy çocuğuydum ama doğumum şehir merkezinde, büyük dedemin de isteğiyle 3 Haziran 1971’de Trabzon Yenicuma Doğum Hastanesi’nde gerçekleşmiş. Dedem, ilk torun çocuğu olmam sebebiyle titiz davranıp hastanede doğmamı istemiş. 4 yaşıma kadar yaşadığım Cevizli köyünden ve o ilk çocukluk yıllarımdan pek anım yok hafızamda. Fakat elbette ki sonraki yıllarda güzel köyümüzden birçok anı benimle yaşamaya devam ediyor.
Ailemin ticari yaşamını geliştirmek için uygun gördüğü Trabzon-Akçaabat arasında bulunan Yıldızlı köyüneyse 1975 yılında taşındık. Yıldızlı köyü gerçekten bir “yıldız” gibi parlayan muhteşem bir sahil köyüydü. Trabzon merkezde iş yerleri ve apartmanı olan dedem ile babamın köyde yaşamayı tercih etmesi, benim birçok şeyi deneyimlememe fırsat tanımıştır. Cevizli köyü başka bir tada ve yapıya sahip çok şirin bir köydü. Fakat yeni taşındığımız Yıldızlı köyü de diğer özellikleriyle çok renkli bir çehreye sahipti. Bu köydeki evimiz tek katlı idi. Daha sonra üç kat olacak olan evimize arazimizin içinden çıkarken dedeme ait kereste deposu ile atölyemiz ve babamın iş yerine ait büyük bir inşaat malzemesi deposu vardı. Çünkü hem dedem hem de babam Giresun, Gümüşhane, Trabzon, Rize ve Artvin illerini kapsayan ticaretleriyle gerçekten benim için ufuk açan, ticari hayatı tanıtan ve bu anlamda yol gösteren bir deneyim kazandırırken fırsatlar da sunuyordu.”