
Hizmeti askıya almak!

Belediyecilik, halkla kurulan en doğrudan temastır. Büyük vaatlerden öte, hayatın içinde var olan küçük dokunuşlarla şekillenir: Sabah işe giden bir vatandaşın içtiği ücretsiz bir çorba, ailece gidilen uygun fiyatlı bir restoran, bir bardak kahveyle soluklanılan kamuya açık bir tesis… Bu küçük görünen hizmetler, aslında yerel yönetimlerin halka ne kadar yakın olduğunu, belediyeciliği ne kadar doğru yorumladığını gösterir. Tam da bu noktada, Beykoz’da yaşanan gelişmeler dikkatle analiz edilmelidir. Çünkü mesele sadece kapanan birkaç işletmeden ibaret değil; daha derin ve sistemli bir zihniyet dönüşümünün ipuçlarını taşıyor.
Beykoz Belediyesi’nde uzun yıllar süren AK Parti döneminde, sosyal belediyeciliğin örneklerinden biri olan birçok tesis ilçeye kazandırıldı: Gümüşsuyu Restoran, Elmasburnu Sosyal Tesisi, Beykoz Kahvecisi, Karlıtepe Sosyal Tesisi, Beykoz Sofrası gibi halkın uygun fiyata yemek yiyebildiği, sosyalleşebildiği, kaliteli hizmet alabildiği mekanlar açıldı. Bunlar halkın benimsediği, sahiplendiği yerlerdi. Üstelik sadece belirli bir kesime değil, her yaştan, her gelir grubundan Beykozlunun faydalandığı kamusal alanlardı.
Ancak bugün geldiğimiz noktada bu tesislerin birçoğu kapalı. Gerekçe olarak “ihale süreçleri”, “tadilat”, “yeniden yapılandırma” gibi teknik gerekçeler öne sürülse de halkın gözünde bu kapanmaların zamanlaması ve kapsamı sorgulanıyor. Çünkü bu tesislerin kapanması, yeni yönetimin göreve gelmesinden hemen sonra gerçekleşti. Bu da “teknik neden” söylemlerinin ötesinde bir siyasi refleksin devreye girdiğini düşündürüyor.
Yerine ne geliyor peki? Günlerdir Beykoz kamuoyunda bir iddia konuşuluyor: Beykoz’da bir “kent lokantası” açılacağı, bu lokanta için bir mülk kiralandığı ve yakında faaliyete geçeceği yönünde bilgiler yayılıyor. Ucuz yemek imkânı sağlayacağı söylenen bu girişim, ilk bakışta sosyal belediyeciliğin devamı gibi görülebilir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken bir durum var: Zaten var olan ve çalışan sosyal işletmeleri kapatıp, yerine başka bir model getirmek, bir çeşit “yeniden icat” gibi sunuluyor. Bu da kent yönetiminde süreklilik ilkesine zarar veriyor. Çünkü sosyal belediyecilik, siyasi iktidarların değişmesiyle silinip yeniden yazılacak bir şey değil, halkın ortak faydasına hizmet eden uzun soluklu bir anlayıştır.
Sadece Beykoz’da değil, yakın zamanda Üsküdar’da da benzer gelişmeler yaşandı. Geçmişte Üsküdar Belediyesi, ihtiyaç sahiplerine evlerine kadar sıcak yemek hizmeti sunarken, bugün bu hizmetin durdurulduğu kamuoyuna yansıdı. Aynı şekilde, ilçedeki hayvanat bahçesinin de sessizce kapatıldığı ve hayvanların tahliye edildiği, kamuoyuna “bakım çalışması” gibi açıklamalarla yansıtıldığı ifade ediliyor.
Tüm bu örnekler bir bütünlük içinde değerlendirildiğinde, Türkiye’de bazı yeni belediye yönetimlerinin geçmiş dönemde yapılmış hizmetleri sürdürmek yerine, ideolojik bir temizlik operasyonuna giriştiği görülüyor. Özellikle AK Parti döneminde halk tarafından sahiplenilmiş hizmetlerin bilinçli olarak tasfiye edilmesi, siyasi bir hesaplaşmanın parçası olarak algılanıyor. Bu durum sadece siyasi rakiplerle değil, aynı zamanda bu hizmetlerden doğrudan faydalanan halkla da bir çatışma anlamına geliyor.
Oysa belediyecilik, parti ayrımı gözetmeden, tüm vatandaşlara hizmet üretme sanatıdır. Kim yaparsa yapsın, iyi yapılan bir işin devam ettirilmesi gerekir. Hizmetler kimliğe göre değil, ihtiyaca göre sürdürülmelidir. Bugün Beykoz halkı haklı olarak soruyor: “Memnun olduğumuz hizmetler neden kapatıldı?”, “Sosyal tesisler neden boş bırakıldı?”, “Bu alanların yerine gelen çözümler, eskisinin kalitesine ulaşabilecek mi?”
Bu sorular cevapsız kaldıkça, halkın yönetime olan güveni de zedelenecektir. Çünkü vatandaş için önemli olan, hangi parti ya da belediye başkanının hizmet sunduğu değil, bu hizmetlerin hayatına ne kattığıdır. Kent lokantası elbette açılabilir, yeni projeler geliştirilebilir. Ama bu, mevcut ve işleyen yapıları yıkmak pahasına olmamalıdır. Var olanı koruyarak üzerine koymak, gerçek anlamda halka hizmet etmek demektir.
Sonuç olarak, Beykoz’da yaşananlar sadece bir yerel yönetim tercihinin değil, belediyecilik anlayışımızın nereye evrileceğinin de göstergesi olabilir. Dileriz ki, halkın sesine kulak verilir