Afet!

“Afet” dediğimizde son 25/30 yıllık süre de hatıramızda yer edenler arasında 17 Ağustos 1999 Marmara, 6 Şubat 2023 Maraş ve Hatay depremi, 13 Mayıs 2014 Soma maden kazası, 10 Ekim 2015 Ankara Gar katliamını sıralayabiliriz. Yaşamımızı idame ettiğimiz yer küremizde doğa olayları mutlaka olmakta. Doğa olaylarını engelleyemeyiz ama can ve mal kayıpları en aza indirilebiliriz işte bunun için doğamızı iyi bilmemiz ve tanımamız gerekir.
Doğanın havasının sıcaklığı, soğukluğu, fırtınası borası, yağmur ve kar yağışı, akabinde toprak kayması, su taşkınlığı, yer sarsıntısı, tsunami, yangın ve yıkım toplumun ekonomik, sosyal kayıp yaratan, yaşamları ve eylemlerini durdurup kesintiye uğratarak olanakların yetersiz kaldığı olaylara genel olarak “afet” denilmekte. İnsan evladının kontrolü dışında gerçekleşen bu olaylar büyük oranda can ve mal kaybına neden olmakta.
Bir olayın afet olarak nitelendirilebilmesi için doğada insan ve tüm canlıların yaşamını sürdürdüğü çevreyi etkileyecek kadar büyük olmasıdır. Bu nedenle “afet” bir olaydan ziyade bir olayın doğurduğu sonuçtur. Afet doğanın kendi davranışlarından kaynaklanır fakat doğanın davranışları karşısındaki insan unsuru da bu tür doğal afetlerin tetikleyicisi olabilmektedir.
Doğanın kendi gücünü yok sayamayız. İnsan evladının canlılar yaşamından ayrılması akabinde mülkiyet ve sahip olma hırsı canlılar ve doğaya olan etkileşimi afetleri tetiklemekte. Bilgisizlik, eğitimsizlik, dikkatsizlik, yeterli önlemlerin alınmaması gibi sebeplerden ötürü kaza veya kasıt sonucu ortaya çıkar. İnsan evladı toplumsallaşma süreci başlangıcında mülkiyet yani sahip olma hırsı, bencillik, daha fazla kar ve doyumsuzluk, üretim, tüketim ve paylaşımda eşitsiz dağılım yaşamda ayrışmayı ötekileştirmeyi gündeme getirdi.
Toplumda seçilen atanan ya da her nasıl oluyorsa yönetici olanların yönetimi nasıl ve kimler adına yaptığına bakmak gerekir;
Toplumun bir üyesi de olan sözcüsü ve yöneticisi toplumun çıkarlarını düşünmek zorunda. Oysa görülen o ki çevresine topladığı kişilerle kamu adına kamusal ihtiyaçların temini için ihaleler vermekte. Kamu adına devletin yapmadığı ya da yaptırılmadığı işleri yaptırarak göstermelik denetimlerle birileri kayırılır bir başkalarının bitmek bilmez istekleri itirazsız yerine getirilirken kamusal zarar ortaya çıkmakta.
Kamusal görevlere atanan ve seçilen namusu ve inandığı değerler adına toplumun yaşamını daha da kolaylaştıran kamusal hizmetleri yerine getirmekle mükellef. Toplumun çıkar ve menfaati kişi ve çevrelerin çıkar ve menfaatinden önce gelir. Kamusal hizmet ve görevleri yerine getirmekle görevlendirilen kurum ve kuruluşlar seçilen ve atananlar tarafından yönetilmekte. Görevlilerin görev ve sorumlulukları nerede başlar nerede biter yasa ve genelgelerde açıkça belirtilir.
Tarihsel süreçte seçilen ya da atanan birileri bulundukları yeri makamı terk etmek istemediklerini gördük. İktidar koltuğundan gitmeyenler ağızlarına bir parmak bal sürdükleriyle etraflarının yıkılmaz surlarla çevrili olduğunu zannetti. Neron, Hitler, Mussolini, Allende ve bunlar gibi birçokları ırkçılık, inanç ve dincilik adıyla askeri baskı ve katliamlar yaptı. Bunlar yaptıkları ve çıkardıkları savaşta katliam, işkence, cinayetleri meşru gösterirken aslında tarihsel ve toplumsal “afet” yaşandı.
Dünya tarihinde yaşanan doğal olayların günümüzde de yaşanacağı bir gerçek. Doğal afetlere karşı tarihi ve doğayı bilmek, yaşam şart ve koşullarını düzenlemek önlem almak bizim elimizde. Kamusal yöneticiler toplumu doğal afetlere karşı uyarıp önlemlerini almalı. Doğaya karşı önlem ve tedbirlerimizi alsak bile kamusal yöneticilerin bireysel çıkar, menfaatleri, doyumsuzluk, daha fazlaya sahip olma güdüleri ile yetersiz, kifayetsiz önlemler nedeniyle afetin boyutunu daha da arttırmakta.
Doğal afeti ve boyutunu anlıyoruz da “toplumsal afetin” boyutunu anlayamıyoruz.
Geçen yüzyılın başında kapitalizmin tekelci aşaması ve Pazar paylaşım savaşı özelde enerji ihtiyacı petrole sahip olmak temelinde yatıyordu. 1. Paylaşım savaşı dört yıl sürdü yaklaşık 20 milyon kayıp ve ölü ve bir o kadar yaralıyı geride bıraktı. Tam yirmi yıl sonra 1939 / 45 arasındaki 2. Paylaşım savaşında 70/80 milyon arasında kayıp ve ölü ve bir o kadar da yaralı sakat bıraktı. Bunlar toplumsal afet.
Günümüzde seçilen ve atanan kamu yöneticilerinin bencil, doyumsuz ve tahammülsüz ve bir o kadar hadsizliği “toplumsal afeti” tekrar yaşatacakmış gibi görünmekte. Oysa insan evladı geçmişten ders almalı, “aynı çukura tekrar düşmemeli”. Doğanın afetine iyi kötü önlem alıyoruz da “toplumsal afete” karşı nasıl önlem almalıyız?