Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
15°
Ara

Adalet limanı

YAYINLAMA:
Adalet limanı

Çağdaş ve demokratik toplumlar güçlerini hukuktan alırlar. Bireylerin kim olduğu, ekonomik durumu, siyasal nüfuzu hiç önemli değildir onlar için. İdeal bir adalet sistemi, bireylerin statüsü, geçmişi, gücü veya kimliği ne olursa olsun, eşit kurallar çerçevesinde değerlendirilmesini sağlamalıdır.  Hukuk, bireylerin tüm farklılıklarını görmezden gelerek yasaları eşit olarak uygular.

Yasaları uygulayanlar da keyfi kararlar alamazlar. Karar vericiler, toplumla aralarındaki hukuksal bağa sadık davranmak zorunda olduklarının farkındadırlar. Yani herkes hakkını ve ödevini bilir ve ona göre davranır. Buna uymayanları eşitleme sorumluluğu hukukun üstünlüğünü sağlaması gereken adalet sistemindedir.

Ülkeyi yönetme görevini halktan alanlar, mevcut yasaları keyfiyet arzusuyla kullanamaz ve yorumlayamazlar. Yasaları, iktidarlarını sürdürebilmek için çiğneyemezler. Şayet böyle bir yola girerlerse bunun adı demokratik yönetim olmaktan uzaklaşıp otokratik yönetime evrilme olur. Bunun da sonucu hukuk yok olur, toplumsal düzen bozulur ve kaotik bir ortam ortaya çıkar. Kuralların olmadığı veya uygulanmadığı bir toplumda, bireyler kendi adaletini kendileri sağlamaya çalışır ve bu da toplumsal şiddeti doğurur.

Hani hep deriz ya; Devletin dini adalettir, diye. Eğer bir devlet, adaleti gerçekten merkezine alıyorsa, bu devletin dini adalet olabilir. Ancak, adaletin sağlanması için sadece yasalar yeterli değildir; aynı zamanda etik değerler, insan haklarına saygı ve toplumsal eşitlik gibi unsurlar da gereklidir.

Hukuk devleti olmanın esas sorumluluğu ülkeyi yönetenlerle hukuku uygulayanların omuzlarındadır. Bizim anayasamızın 2. Maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu söyler.

Anayasal hakların kullanılması suç değildir; aksine, bireylerin temel haklarını kullanmaları demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurlarından biridir. Anayasa, bireylere belirli özgürlükler ve haklar tanır.  Bunlar, yaşama hakkı, ifade özgürlüğü, toplanma hakkı, eğitim hakkı, mülkiyet hakkı gibi temel hakları da içerir. Bu haklar, devlet tarafından korunmalı ve güvence altına alınmalıdır. Bu haklar kullanılırken asla şiddete başvurulmaması gerektiği de yasalarımızda belirtilir. Yani yasal haklarınızı kullanırken kamu düzenini bozacak eylemlerde bulunamazsınız.

Tüm kesimler, yasaların toplumsal huzuru sağlamak için yapıldığını unutmamalıdır. Yasaları uygulamak ve kamu düzenini korumakla görevli olanlar da yasaların onlara tanıdığı yetkiyi kullanırken şiddete baş vurmamaya azami özen göstermek zorundadırlar. 

Son günlerde ülkemizde yaşadığımız adli ve siyasi olaylar karşısında hukukun sorgulanır hale gelmesi toplumsal güvensizliği artırıyor. İnsanların anayasal haklarını kullanırken karşı karşıya kaldıkları uygulamalar, toplumsal vicdanı rahatsız ediyorsa ortada bir sorun var demektir.
Kimsenin suç işleme özgürlüğünün olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak suç ve ceza terazisi yasalar zorlanarak toplumu sindirme aracına dönüşmemeli. Anayasal haklarını kullanan üniversiteli gençlerin arasındaki hukuk öğrencilerinin içine düştükleri hukuksal çelişkiyi nasıl anlatacaklarını merak ediyorum doğrusu.

Şunu aklımızdan çıkarmamalıyız: Ülkeyi yönetenler hukuku devr-i sabık aracı olarak kullanma gayretinde olmamalılar. Toplumsal huzuru ve barışı sağlamanın yolu hukukun üstünlüğünü hâkim kılmaktan geçer.

“Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” anlayışını ortadan kaldıracak yegane güç adalettir.
Bir ülkenin yaşanabilir, daha demokratik bir ülke haline gelebilmesi için, halkının hak ve özgürlüklerinin korunması içi güvenebileceği adalet limanına ihtiyacı vardır. Unutmayalım ki

“Adalet mülkün temelidir.”

Hukuki güvencelerin olmadığı bir ülkede yatırımcılar güven duymaz, iş dünyası istikrarsızlaşır ve ekonomik krizler tetiklenir. Hukuk sisteminin zaafı, mülkiyet haklarının korunmaması gibi durumlar ekonomik felaketlere neden olabilir.

Yasaların çiğnenmesi ve anayasal düzenin ihlali, toplumlar için büyük ve çok yönlü tehlikeler doğurabilir. En temel risklerden bazıları şunlardır:

Adaletin sağlanmadığı, hukukun herkes için eşit işlemediği toplumlarda insanlar arasında güvensizlik ve ayrışmalar artar. Farklı grupların hak talepleri karşılanmadığında iç çatışmalar kaçınılmaz hale gelir.


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *