Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
9°
Ara

Liyakat

YAYINLAMA:
Liyakat

Bugünlerde özellikle devlet ve kamusal kurumlarda (özel kurumlar ve partilerde dâhil) seçilen ya da seçilecek, atanan ve atanacak kişiler için liyakat sorulup değerlendirilmekte. Liyakat ya da liyakatsiz nedir buna bakalım.

Bir görev için nitelikli ve becerikli kişinin görev tanımının gerektirdiği uzmanlığa hem teorik (bilgi) hem pratik açıdan uygun (deneyim), ayrıca meslek ahlakının gerektirdiği niteliklere sahip (erdem) hem de toplumun çıkar ve menfaatini savunacak kamu görevlisini ifade etmektedir “liyakat”.

Liyakat ölçütlerinin olmadığı ve aranmadığı bir sistemde iltimas, kayırma ve ayrımcılık ortaya çıkar ki bu da yapılan işlerde başarısızlığı beraberinde getirir. Karar alıcı yöneticiler sırf kendilerine yakın “güvenilir ve sadık” diye liyakatsiz, ehliyetsiz kişilerle çalışır. Bu kişiler yetersiz eğitim ve bilgileriyle görevlerine ciddiyetle sarılmaları, durumu daha karmaşık ve işin içinden çıkılmaz bir hale getirmekten başka bir sonuç vermemekte.

Dün, bugün ya da yarın mevcut kurumların ilk işe alış ve sorumluluk verme nasıl olduğuna bakalım; iktidarı elinde bulunduran üyelerine ve destekçilerinin kimine ihale kimine de kadrolu veya kadrosuz kılıfına uydurulan bir biçimde iş vermekte, bu durum ‘işe göre adam almak’ yerine ‘adama göre iş bulunmakta’.   

Devlet yöneticileri toplumla iyi ilişkiler kurup sorunları çözmeye, uzun vadeli yatırımları planlamaya ve kurmuş oldukları sistemin devamı için işin ehli, yetenekli, kifayetli, erdemli kişileri yetiştirip görev vermeli. Yapılan iş’te başarı ve devamlılığı arz eden konumlarda görevi gereği toplumsal sorumluluk bilincinde, kendini geliştirdiği gibi yeni işe başlayanlara rol model, güvenilir, sabırlı, kararlı yetenek ve becerilerine sahip olmalı.

İşe alımlarda sınavlar yapılır, bu da yetmez deneme günümüzdeki adıyla staj yaptırılır işe yatkın mı, becerikli mi hatta devlet ve kamu kurumlarında altı ayla iki yıl arasında asaleti onaylanması bekletilir. Bekletilme süresi içinde kişinin geçmişi ve beyan ettiği belgeler doğrumu diye soruşturulur, güvenirliliği araştırılır, çalıştığı iş arkadaşlarıyla iletişimi ve verildiği görevdeki sorumluluğu, aile ilişkileri değerlendirilir sonunda kamuda çalışma asaleti onaylanır. Çalışma asaleti onanan her birey yönetici olma vasfına sahiptir yeter ki birileri onu cımbızla eşitlerin arasından seçerek en öne koyarsa durum değişir.

Yönetenler dün olduğu gibi bugünde niteliği ve sıfatı ne olursa olsun yetenekli ve toplumsal sorumluluk sahibi olanı değil ikiyüzlüyü, evet efendimcileri yani makamı için kendisinden istenenleri yanlışına doğrusuna bakmadan yerine getirenler, ihale açanları hatta dava açıp ceza yazanları teşbihte hata olmaz yaptığı ve yapacağı işlere yasal kılıf uyduranları yöneticileri sever.

Günümüzde toplumsal ağır travmanın 12. Eylül. 1980 askeri faşist darbesi sonucu olduğu bir gerçek. O dönemdeki yasaları yapanlar, uygulayanlar ve koruma altına alınan kişiler toplumsal değerleri ayaklar altına aldılar. Oysa ayaklar altına alınan insanlık onuru ve saygınlıktı. Yargıda, cezaevlerinde, eğitim kurumlarında, çalışma alanlarında toplumsal değer, emek, temel insan hak ve özgürlüklerini dile getirmek ve yazmak en hafif deyimiyle işkence ve göstermelik yargılamayla işten atılma, sürgün ve cezaeviydi. Kim ki bunlara daha fazla ceza verdirmiş ise yönetime uyumlu olduğundan birçokları kamu kurumlarında üst düzeylere kimileri de milletvekili hatta bakan konumuna getirildi.

Geçmiş ve günümüz arasında pek bir fark yok. Bu nedenle iktidarı elinde bulunduran güçlerin merkezi ve yerel yönetime kimleri nasıl seçtiğine bakmak gerekir. Birlikte yola çıktığı gruplarla yönetimi paylaştığı gibi yine onların istediği kişileri yetenek, beceri ve deneyimi hesaba katmadan atadı, seçtirdi. Böylece kendine biat eden yaptığı ve yapacağı şeylere yasal kılıf uyduran kim olursa olsun “liyakatine” bakmadan atadı. Bu durum var olanları itibarsızlaştırdığı gibi kurumları işlevsiz hale getirdi bu da yetmedi ona paralel kurumlar kurdu. Bu kişilerin nasıl canla başla hiç hesap ve kitap yapmadan çemkirdiği, çirkefleşip saldırdığı, nefret diliyle konuştuğu gibi günümüzde kimin nereye rektör, danışman, genel müdür, kurum başkanı ve vekil yapıldığını da bilmeyen yok.

Toplumsal sorumluluk bilincinde olan, temel insan hak ve özgürlükleri şiar edinen, çıkar gözetmeksizin bildiklerini paylaşan, yönetimi uyaran ve kendisini geliştiren kim varsa baskı altına alıp susturulmakta, yetmediğinde “KHK” ile işten atmakta.

Yöneticiler sırf kendi adamı ve sadık olduğu için beceriksiz, yeteneksiz ve deneyimsiz kişileri “liyakat” sahibi diye bize tanıtırken toplumsal sorumluluk bilincine sahip olmadıklarını göremeyecek kadar ayakları havada.

Teşbihte hata olmaz bu nedenle İmam Gazzali de konuyla ilgili makam sahipleri için “layık olmadan makam sahibi olanlar astlarını ısırıp, üstlerine kuyruk sallar” der.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *