Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
9°
Ara

En kötü barış savaştan iyidir!

YAYINLAMA:
En kötü barış savaştan iyidir!

Türkiye bu günlerde beklenmedik gelişmelere şahitlik ediyor.

Dün PKK elebaşı, çocuk katili, Abdullah Öcalan’a sayın diyenler içeri alınıyordu.

Hain ilan ediliyordu.

Bugün aynı kişi ile masaya oturuluyor.

Devlet talimatı ile görüşmeler yapılıyor.

İktidar ve iktidar ortağı siyasi parti liderleri özel davetler gönderiyor.

Yani şu kadarını söyleyelim; 3-5 ay önce ölüp mezara girenler şimdi bir mucize olup hortlasa hortladığına belki inanır ama bu olanlara inanmakta zorlanır.

*

İnsan olarak bütün bunları düşünmemize ve konuşmamıza rağmen mantık geliştirdiğimizde şunları da düşünüyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti kurucusu büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin” dediği gibi; “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” sözünü de söyleyen Atatürk. Yine Ulu Önder, “Gerçek kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım, öldüreceğiz diyenlere karşı, ölmeyeceğiz diye savaşa girebiliriz. Lakin millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa savaş cinayettir” diyerek belki de bugünkü kaldığımız durumlara ışık tutmuştur.

*

“İnsanlığın hakiki saadet ve refahının barış içinde yaşamakla mümkün olacağı inancına kani olanlardır. Bizim için barış esastır; tarafımızdan savaşa girişmek, hatta savaşı temenni etmek katiyen olası değildir” sözlerinin de sahibi Mustafa Kemal Atatürk şayet bugün yaşasaydı eminim bugünkü iktidarın attığı adıma benzer adımlar atardı. Zira bir kişinin sağlığını korumak bile birçok savaştan daha kıymetli bir adım olur.

Ailem iki şehit verdi!

Bana göre anlamsız olan ve 30 yıl süren bu savaşta ailem iki şehit verdi.

Acıyı en derinden hisseden ailelerdeniz.

Bütün bu acılara rağmen başka aileler şehit vermesin, başka çocuklarımız bu anlamsız savaşta kan dökmesin diye ben bugünkü bu adımları son derece doğru bulmaktayım.

PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın sözünü terör örgütü dinler mi?

Hadi dinledi sonuna kadar uygular mı?

Hadi uyguladı yarın yeni terör örgütlerinin hortlamayacağına kim garanti verebilir?

Bu sorulara rağmen bu adım yanlış bir adım değil.

Bakın mesela yine aileden bir çocuğumuzu 2025 Mart ayında askere gönderiyoruz.

Daha önceki tereddütlerimiz olmadan.

Korkularımız olmadan.

Şüphelerimiz olmadan.

Neden; çünkü düşmanımız da belli değildi.

Kardeşi kardeşe öldürttüler bu alçaklar.

Gençlerin beynini yiyip dağa sürdüler.

Kadınları kandırdılar.

Çocukları anasız babasız koydular.

Kurtuluş savaşında düşman belli idi.

Cephe belli idi.

Bu anlamsız ve alçakça geçen çatışmada saldırının nerede, ne zaman, kimden geleceğini kestirmek mümkün değildi.

Adımlar çok önce atıldı

Türkiye sadece gencecik evlatlarını vermedi bu çatışmalarda.

Aynı zamanda ciddi bir ekonomik kayıp da yaşadı.

Kültürel zararlara maruz kaldı.

Acılar çekti.

Tedirginlikler yaşadı.

Yuvalar yıkıldı.

Kardeş kardeşe düşman oldu.

Ve bugün gelinen noktada bu acılara rağmen bir anlamda terör örgütü teslim oldu.

Kıpırdayamaz hale geldi.

Yenildi.

Ancak; bu durumun bir uzlaşmaya bağlanması gerekiyordu.

Ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin de desteğini alan AK Parti Lideri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu adımların atılması için talimatlar verdi.

Biz bu adımları yeni öğrendik ama bana göre çok önceden belli başlı adımlar atıldı.

Zemin hazırlandı.

Ortada seçim takvimi yok.

Ekonomik ve özgürlükler anlamında zorluk dışında ülkede kaos ortamı yok.

Şimdi önceden atılan adımların izi sürüyor.

Çözüm süreci sonuç vermedi!

Aslında birkaç defa barış denendi.

Çözüm süreci de benzer bir adımdı.

O süreci hatırlayalım.

Çözüm süreci, açılım süreci, demokratik açılım veya Kürt açılımı, uzun yıllardır süren Türkiye-PKK çatışmasını çözmeye yönelik olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti tarafından başlatılan sürecin adıydı.

1984 yılında başlayan çatışmalar neticesinde 40 bin ile 100 bin arasında can kaybının yanı sıra ekonomik zarar meydana geldi. 1999 ile 2004 yılları arasında ateşkes olsa da daha sonrasında çatışmalar şiddetlenerek arttı.

Türkiye Cumhuriyeti ile Kürtler için özgürlük, geniş politik ve kültürel haklar, bağımsız bir Kürdistan veya otonom bir devlet kurmak isteyen çeşitli Kürt grupları arasında silahlı çatışmalar 1984 yılından beri devam edegelmiştir.

PKK'nın 27 Kasım 1978'de kurulmasının ardından, Türk Silahlı Kuvvetleri ile arasında küçük çatışmalar başladı. Fakat büyük isyan ve ayaklanma 15 Ağustos 1984 yılında PKK'nın Kürt ayaklanmasını ilan etmesiyle başladı. Bu çatışmalar 1 Eylül 1999'da PKK'nın ateşkes ilan etmesiyle son buldu. Fakat 1 Haziran 2004'te PKK'nın ateşkesi sonlandırmasıyla çatışmalar tekrar başladı.

28 Aralık 2012'de bir televizyon röportajında Recep Tayyip Erdoğan Kürt sorununu çözmek için hükûmetin İmralı'da hapis yatmakta olan Abdullah Öcalan ile görüşmeler yaptığını duyurdu

25 Nisan 2013'te, PKK bütün silahlı güçlerini Türkiye topraklarından Kuzey Irak'a çekeceğini resmî olarak duyurdu. Hükûmete, Kürtlere ve basının çoğuna göre bu hareket 30 yıllık çatışmaların sonunu getiren adım oldu. İkinci aşama olan anayasal değişiklikler ile ilgili çalışmaların da çekilmeyle birlikte başladığı bildirildi.

2014 yılı, 11 Temmuz'da TBMM'den Cumhurbaşkanı onayına gönderilen çözüm süreci ile ilgili kanun 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" adıyla Resmî Gazete'de yayınlanarak yasalaştı.

Hükûmetin çözüm süreci kapsamında aşağıdaki hususlarda gerekli çalışmaları yürüteceği bu kanunla belirlendi;

Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımların belirlenmesi.

Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verilmesi ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşların görevlendirilmesi.

Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirlerin alınması.

4 Nisan'da hükûmet yedi bölge komisyonundan oluşan ve görevi çözüm sürecini halka anlatmak ve teşvik etmek olan Akil İnsanlar Heyeti'ni açıkladı.

Listede entelektüel, ünlü, yazar, akademisyen ve sanatçılara yer verildi. Ülkenin yedi bölgesinde aktif olarak çalışacak ve bölgesel olarak toplantılar yapacak gruplardan oluşan komisyonlar teşkil edildi.

 

Demirtaş tutuklandı!

Çözüm Süreci devam ederken 2014 Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimleri yaşandı.

Türkiye'nin 12. cumhurbaşkanını belirlemek için 10 Ağustos 2014 tarihinde yapılan seçim, Recep Tayyip Erdoğan'ın ilk turda cumhurbaşkanı seçilmesiyle sonlanmıştı. Bu seçimde % 9,6 oy oranına ulaşan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 2016 yılında; "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "terör örgütü üyesi olmak", "silahlı terör örgütüne üye olmak", "örgüt adına suç işlemek" iddialarıyla tutuklanarak Edirne F Tipi Cezaevi'ne götürüldü.

Demirtaş o gün bugün tutuklu.

Demirtaş’ın tutuklanması ile yeniden PKK ile çatışmalar alevlendi.

Ve son olarak bu günlere geldik.

 

AMAÇ KÜRDİSTAN’IN ÖNÜNÜ AÇMAK MI KAPATMAK MI?

Bugün gelinden noktada, Öcalan’ın PKK’ya “silah bıraktırma” temalı açıklamasından sonra PKK olumlu cevap verdi. Öcalan, açıklamasında; “Bu zamana kadar savunulan federasyon ve özerklik bir hayaldir, artık peşinden koşulamaz” sözü ile bir anlamda, silahlı örgüt PKK dışında, solcu, sosyalist, Türkiye için üniter yapıyı yıkmak isteyen komple “Ayrılıkçı Kürt” ideolojisinin ve örgütlenmesinin temelini dinamitliyor.

Dolayısıyla, muhatap sadece kendi kurucusu olduğu terör örgütü değil.

Öcalan, elinde silah olmayan fakat siyasi partileri veya dernekleri olan “diğer Kürtçülere” de seslendi.

Peki onlar, Öcalan çağrısına ne karşılık verdi? Bilindiği gibi, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki Barzani yönetimi ile arası hiç olmadığı kadar iyi…

Erbil de söz konusu süreci destekleyen bir duruş sergiledi, “PKK Öcalan’ı dinlesin” dedi. Hatta Neçirvan Barzani, “Türkiye için Kürtlere federasyon modeli uygun değil” sözleriyle şaşırtıcı bir çıkış yaptı. Durum böyle olduğuna göre, Türkiye’deki “Barzanici örgütlerin” de Öcalan ile paralel olması gerekir değil mi? Ancak pek öyle değil…

Kemal Burkay’ın uzun yıllar liderlik ettiği, Barzani güdümlü Hak-Par, İmralı çağrısından sonra bir değerlendirme yaptı. ‘Kürt meselesi PKK den ibaret değildir’ başlıklı açıklamada “Örgüte silah bırak” çağrısını onayladıklarını belirttiler. Yalnız, yukarıdaki Öcalan’ın saptamasına ateş püskürdü. “30 milyon Kürde, mücadele etmeyi bırakmasını, devlet ideolojisine teslim olmasını önerdi. Öcalan’dan başka bir şey beklenmezdi.” dediler.

Diğer, Barzanici örgüt sözde Kürdistan Sosyalist Partisi, İmralı’nın “silah bırakma” çağrısına imza attıklarını ifade ettiler. Fakat ortaya çıkan yeni sürecin, Kürtler için federasyon kurma mücadelesini büyütmesi gerektiğini ileri sürdüler.

Ayrılıkçı ve federasyon yanlısı örgütlerden biri, sözde Kürdistan Komünist Partisi. (KKP) Geçen seçimlerde DEM ile ortaklık kuran bir yapı.... İmralı’daki son görüşme sonrasında, süreci olumlu bulduklarını kaydettiler. Ancak, Türkiye’de Kürt vatandaşlara ayrı bir statü isteklerini yineledi, “Anayasa'ya Kürt kimliği girsin ev anadilde eğitim başlasın” dedi.

Referanduma kadar gider!

Bütün bu görüşmeler nasıl sonuçlanır derseniz, benim tahminim referanduma kadar gider.

İçinde siyasi suçların affını alan, belki güçlendirilmiş parlamenter sistemini de kaplayan, ana dilde eğitimi destekleyen, bir takım hak ve özgürlükleri içeren, geniş kapsamlı bir referandum.

Tarihi de söyleyeyim, 2027 bahar referandum, 2027 Kasım erken seçim.

Bütün bu adımlarla yeniden şahlanan Adalet ve Kalkınma Partisi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Bölünen parçalanan muhalefet.

Sonra ne mi olur?

Bu soruya da cevabım şu; 2002 – 2025 arası ne olduysa benzeri olur.

Türkiye yeni sürprizler ile uyanır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *