Aşk acısı mı çekiyorsun? Çikolata ye!

Koltuğa gömülmüş, önündeki sehpanın üzerine sıra sıra çikolataları dizmiş, kendinden geçmişçesine kucağında bulunan koca bir pastayı hüngür hüngür ağlayarak yiyen birini gördüğünüzde, o kişinin ne yaşadığı ile ilgili tahmininiz ne olurdu?
Kelimelerin ifade edemediği bir durumu bir görüntünün anlatması bazen şaşırtıcı geliyor.
***
Peki üzüldüğümüzde, aşık olduğumuzda, kırıldığımızda, neden çikolatalara karbonhidratlara saldırıyoruz?
Önceki yıllarda, Amerika’da bir üniversitede konuyla ilgili araştırma yapılmış.
15 kişi üzerinde yapılan bu araştırmada, kalp kırıklığı ve ayrılık gibi durumlarda beyinde anormallikler olduğu saptanmış. Bağımlılık ve boşluk duygusunun bozduğu dengenin de çikolata yemekle onarılabileceğini söylemişler.
***
“Yemek Bağımlılığı” kitabının yazarı Mike Dow, çikolatanın içeriğinde bulunan; anandamid, feniletilamin, serotonin gibi maddelerin mutluluk hissi verdiğini, bu maddelerin makarna ve beyaz ekmekte de bulunduğunu, bu nedenle depresyona yatkın kişilerin şeker ve glutene düşkün olabileceğini söylüyor.
***
Çikolataya bir destek de, “Damak Tadının Fizyolojisi” kitabının yazarı Brillat Savarin’den gelmiş:
“Aşkı bir türlü bulamayanlar, yaşamı hüzünlü bulanlar, aileleri tarafından üzülmüş olanlar, çikolata yiyerek teskin olacaklardır.”
Brillat Savarin, avukat, yazar ve politikacı kimliğinin yanı sıra, yemek filozofu olarak anılıyor. “Bana ne yediğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” sözünün de sahibi.
Kitap 1825 yılında Fransızca yazılmış, ancak İngilizce çevirisi 1949 yılında yapılmış.
***
Savarin, karbonhidrat diyetinin de mucidi sayılıyor.
“Etobur hayvanların yağ bağlamadıkları kesindir. Otobur hayvanlar ise hareketliliklerinin azaldığı yaşlara dek yağ bağlamazlar.
Yaşlanıp da patates, tahıl ve unlu yemeklerle beslenmeye başladıklarında hemen şişmanlarlar. İnsanlar arasında da obezitenin nedeni unlu ve nişastalı gıdalardır.”
Savarin adı, bazı mutfak eşyalarına ve tatlılara da verilmiş.
***
Yediklerimizin kişiliğimizle ilgisi var mı?
Beslenme alışkanlıklarımızı daha farklı bir pencereden ele alalım.
Zira bu alanda, psikanaliz ve nörobilimde de bir çok araştırma yapıldığını görüyoruz.
Araştırmacılar tükettiğimiz besinlerin hem psikolojik, hem de kişiliğimizle ilgili
ipuçları verebileceğini söylüyorlar.
***
Kaç kişi üzerinde nasıl bir istatistik yapıldığını bilmiyorum ama narsist kişiler acı yiyeceklere, heyecanlı yapıya sahip olanlar da baharatlı olanlara ilgi duyuyormuş.
Maceracılar yeni tatları denemek isterken, duygusallar, meyve ve sebzeyi daha fazla tüketme eğiliminde.
Kaygılı ve içe kapanık kişiler tatlı besinleri tercih ederken, dışa dönük olanlar seçimlerini et ve alkolden yana yapıyorlarmış.
Tez canlı, dışa dönük, rekabetçi kişiler hızlı yemek yerken, mükemmelliyetçi olanlar sofra düzenlerine ve yemeğin sunumuna özen gösteriyor.
***
İlgi duyduğumuz besinleri duygusal açlıklarımızı doyurmak için tüketiyor olabilir miyiz?
Sevilme ihtiyacı yüksek anne sevgisine muhtaç insanların, poğaça, simit, ekmek gibi unlu mamullere düşkün olabileceği yönünde ortak fikirler var.
Bir programda denk geldiğim Klinik Psikolog Yasemin K.Varan da, yiyeceklerin insan vücudunda hangi organları etkileyebileceğini şöyle açıklıyordu;
Kurabiye sevenler; hayattan zevk almaya çalışanlar, tuzlu kraker, çekirdek tüketenler ise sevdiklerine kırgınlıklarını ifade ettikleri halde çok dikkate alınmayanlardır.
***
Safra kesesinden rahatsız olanların birikmiş kırgınlıkları olabileceğini, trioid’den muzdarip olanların mahrumiyet duygusu içinde, sürekli görev verilen ve hep bir başarı karşılığında sevilmiş ilgiye aç kişilerde olabileceği öne sürülüyor.
Başka bir görüşe göre de, kendini ifade edemeyip dertlerini içine atanların, ses telleri, mide, bağırsak ve guatr şikayetleri ile karşılaşmaları mümkün.
***
Sedef hastalığına ise, ailevi problemler, ayrılıklar ve derinden hissedilen özlem duygularının sebep olabileceği görüşü var.
Sedef hastalığının varlığı durumunda, cilt kendini korumaya alarak, duygusal kalkan oluşturmak istiyor. Beyin de bunu sağlamak üzere cildi kalınlaştırarak tehlikeyi uzaklaştırmaya çalışıyor.
***
Yeme bozukluğu olarak tanımlanan Anoreksiya’nın sebebini oluşturan nedenlerden birinin “olumsuz sosyal etkileşimler” olabileceği görüşü de değerlendirmeler arasında.
***
Son olarak, Brillat Savarin’in kitabından yemek üzerine söylenmiş birkaç cümle ile noktayı koyalım.
“Ülkelerin yazgısı beslenme biçimlerine bağlıdır.”
“Şarap tutkunu bir adama çölde akşam yemeğinden sonra meyve olarak üzüm ikram etmişler. Adam önündeki tabağı iterek, “çok teşekkürler ama şarabımı hap olarak almak adetim değil” diye cevap vermiş.
***
“İyice tadına varılan bir yemeğin sonunda ruh ve beden özel bir zevk yaşar. Bu zevkin tam tadını çıkarabilmek için dört koşul yerine getirilmiş olmalıdır. Kabul edilebilir lezzette yiyecekler, iyi bir şarap, kafa dengi dostlar ve yeterli zaman. Bu dört erdemi birlikte sunan bir partiye katılmış olan varsa, mükemmel bir deneyim yaşadım diye övünebilir. Biri bile eksik olsa yaşanacak zevk azalacaktır.”
***
“Seven kalpler ve dünyanın en ateşli hastalığından muzdarip olanlar çikolatada en ferahlatıcı teselliyi bulacaklardır.”
Aşk acısı mı çekiyorsun? Çikolata ye bence...
***
Kafa dengi dostlarla keyifli sofralarınız olsun.
Sevgiyle kalın