
Evlilik müessesesi meselesi

Geçmişte evlilik, ailelerin birlikteliği, toplumun onayı ve ekonomik bir gereklilik olarak görülürdü. Günümüzde ise birey odaklı bir anlayış hâkim. Özellikle genç nesil, bağımsızlıklarına daha düşkün. Partnerler, sadece "hayat arkadaşı" değil, aynı zamanda "kişisel gelişim yolculuklarında bir destekçi" arıyorlar. Ancak beklentiler yükseldikçe hayal kırıklıkları da kaçınılmaz oluyor. Evlilikler de dönüşüm geçiriyor.
2024 yılında 568 bin 395 çift evlendi, 187 bin 343 çift ise boşandı. Ben demiyorum TÜİK diyor. Yani her gün ortalama 500 çift, "sonsuza kadar" diyerek başladıkları yolculuğu sonlandırdı. Peki neden? Eskiden boşanmak bir tabu iken, bugün ilişkiler neden daha kısa sürüyor? Değişen toplumsal dinamikler, bireyselleşme, ekonomik sıkıntılar mı? Yoksa artık insanlar mutluluklarını daha fazla mı önemsiyor? Boşanma Oranları Neden Yükseliyor?
İstatistiklere göre boşanmaların yüzde 33,7’si evliliğin ilk beş yılında gerçekleşiyor. Çiftler, kısa sürede uyum sağlayamazsa ayrılmayı tercih ediyor. Artık mutsuz evliliklere daha az tolerans gösterildiği bir gerçek. Önceki nesillerde olduğu gibi "çocuklar için katlanma" ya da "elalem ne der?" kaygısı giderek azalıyor.
Ekonomik koşullar da evlilikleri zorlayan büyük bir etken. Türkiye’de artan hayat pahalılığı, çiftler üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Ev kiraları, düğün masrafları, çocuk bakımı derken maddi sıkıntılar, ilişkileri yıpratan en büyük unsurlardan biri hâline geliyor.
Şehirlere göre incelendiginde Adıyaman, binde 7,76 ile en yüksek evlenme oranına sahip şehir. En düşük evlenme oranı ise binde 4,01 ile Tunceli’de.
Boşanma oranlarının en yüksek olduğu şehir ise Antalya. Binde 3,29’luk boşanma hızıyla ilk sırada yer alıyor. İzmir ve Karaman da boşanma oranlarının yüksek olduğu şehirler arasında.
Bu veriler ne anlatıyor? Büyük şehirlerde bireyselleşme ve ekonomik baskılar daha fazla hissediliyor olabilir mi? Ya da daha açık fikirli olunması, mutsuz evliliklerin daha hızlı sona ermesini sağlıyor olabilir mi?
2022-2024 TÜİK verilerine göre evlenme ve boşanma oranlarında son yıllarda belirgin değişiklikler yaşandı:
Evlenme sayıları:
2022: 574.358
2023: 565.435 (yüzde 1,82 azalma)
2024: 568.395 (hafif artış)
Boşanma sayıları:
2022: 180.954
2023: 171.881 (yüzde 5,79 azalma)
2024: 187.343 (yeniden yükseliş)
Bu verilere göre, 2023'te evlilikler ve boşanmalar azalırken, 2024'te boşanmalar yeniden artışa geçti. Özellikle ekonomik faktörlerin ve bireyselleşme trendlerinin bu dalgalanmalar üzerinde etkili olduğu düşünülüyor.
Evliliğin temel taşı şayet saygı ise, bu saygının bir "son kullanma tarihi" mi var? Yoksa saygı, zamanla aşınan, beslenmesi gereken bir duygu mu? Günümüzde ilişkilerde sabır ve empati azalırken, bireysel mutluluk anlayışı daha ön planda. İnsanlar, bir noktadan sonra saygıyı ve sevgiyi sürdürmek için çaba harcamak yerine, daha hızlı vazgeçmeyi mi tercih ediyor?
Belki de sorun, saygının kendiliğinden var olması gerektiğini düşünmemizde. Oysa ki sevgi gibi saygı da zamanla inşa edilir, beslenir ve korunmazsa yıpranır. Eskiden "evlilik bir ömürlük" fikri daha yaygındı. Şimdi ise insanlar, karşılaştıkları ilk büyük engelde geri adım atıyor gibi görünüyor. Yazık...
Gelecekte bizi ne bekliyor?
Evlilik kurumu değişiyor. Önümüzdeki yıllarda evlilik yaşı daha da yükselecek çünkü insanlar finansal ve duygusal olarak hazır hissetmeden evlenmek istemeyecek. Boşanmalar artmaya devam edecek çünkü bireysel mutluluk anlayışı ön planda olacak. Ancak belki de evlilik yerine farklı birliktelik modelleri yaygınlaşacak. Resmi evlilikler azalabilir, fakat insanların birlikte yaşama ve aile kurma isteği devam edecek. Çözüm bulmak gerekir, bu gidişatın sonu hayattaki en güzel müesseseye ciddi zarar vermeye devam edecektir.
Çiftler, birbirlerini gerçekten anlamak için çaba göstermeli. Etkili iletişim ve empati, sağlıklı bir ilişkinin temel taşıdır.
Aile sağlık merkezlerinde evlilik öncesi ve sonrası çiftlere yönelik psikolojik destek ve eğitimler sunulmalı. İnsanlar, ilişkilerde karşılaşacakları zorluklara dair daha bilinçli olmalı.
Devlet ve özel sektör iş birliğiyle genç çiftlere birçok ekonomik destekler sunulabilir. Maddi zorluklar, birçok evliliğin temel çatışma noktasıdır.
Mutluluğun sadece bireysel değil, ortak bir çaba ile sürdürülebileceği anlayışı yaygınlaştırılmalı. Toplum, evliliği bir "zorunluluk" değil, "ortak bir yolculuk" olarak görmeli.
Eğer bu adımlar atılmazsa, "sonsuza kadar" dediğimiz evlilikler, giderek daha kısa süren bir birliktelik modeline dönüşmeye devam edecek gibi görünüyor. Belki de sorun, artık ömürlük sevgiler yerine anlık mutluluklara yönelmemiz. Sabır gerektiren bir bağ yerine, hızlı tüketilen duyguların peşindeyiz. Anlık heyecanları aşk, geçici huzuru bağlılık sanıyoruz.
Oysa gerçek sevgi, yalnızca güzel anları paylaşmak değil, zor zamanlarda da kalmayı seçmektir. Fırtınada elini bırakmadığın kişiyle güneşli günlerin tadı daha başka olmaz mı? Belki de mesele, sonsuza kadar sürmesi değil, birlikte olan ömüre anlam katabilmektir.