
Yeni Kral Trump!

Beyaz Saray’ın resmi sosyal medya hesaplarından New York’ta trafiğin sıkışıklık saatlerine göre ücretlendirmenin kaldırıldığı kararı duyuruldu. Karar “Manhattan kurtuldu, Çok Yaşa Kral” sözleriyle ve yapay zekâ ile oluşturulmuş bir görselle birlikte paylaşıldı. Görselde Trump, başında kraliyet tacı ile New yok kent silüeti önünde poz veriyordu.
Dünya, Monarşi karşıtı olan Amerika için oldukça aykırı ve liderliğin yüceltildiği popülist bir söylemle karşı karşıya kaldı. Bu paylaşım içerisinde yapay zekâ yardımıyla oluşturulan görsel kullanılması da oldukça manidar. Kraliyet tacı ile poz veren Amerika Başkanı görseli, bir yandan yapay zekânın liderin popülerliğini ve propaganda gücünü arttırmayı amaçlıyor. Diğer yandan oldukça önemli tartışmalı bir konunun toplumsal direnç görmeden konuşularak normalleşmesini sağlayacak bir etki yaratıyor.
İnsanlık tarihi boyunca dünyaya yön veren bilgi, bugün de en önemli güç kaynağı. Bugün bilgi, insanları topluluk haline getiren dijital dünyada ağ toplumunun temel öğesi. Bu ağlar hem bizi birbirimize bağlıyor hem de yanlış bilgi, manipüle edilmiş bilgi, bir kısmı doğru bilgi gibi farklı içeriklerin paylaşılmasını sağlıyor. Yani bilgiye erişebilen ama eriştiği bilginin doğruluğu konusunda kaygısı olmayan kitle yaratabiliyor. Bu ağlar, Trump gibi popülist liderlerin en etkili aracı haline geldi. Kutuplaştırıcı dil ile eleştiriler, korku, öfke ya da sevgi gibi duygulara seslenen mesajlar, kriz durumlarında rakiplerle ilgili yorumlar, kitleleri yönlendirmek ve algılarını etkilemek için demeçler bu ortamda çok hızlı şekilde yayılıyor.
İkinci defa başkanlık koltuğuna oturan Trump’ın kendini kamuoyuna esprili bir dille “kral” olarak lanse etmesi, şimdilik kişisel gücün ve otoritenin artmaya başladığını gösteren bir örnek olarak kabul edilebilir. Ancak bir yandan da özgürlükler ve demokrasi ülkesinin, hukuk karşısında bir liderin üstün olduğu bir ülkeye doğru dönüşümüne tanık mı oluyoruz sorusunu sorduruyor. Çok açık ki bize bu soruyu sorduran ortamda Trump’ın en güçlü destekçileri dijital teknoloji şirketlerinin sahipleri yani tekno oligarklar.
Trump, yeni dünya ve tekno-oligarşi
2017-2021 yılları arasında Amerika’nın 45. Başkanı olan Donald Trump, 2024 yılı Kasım ayında yapılan seçimleri kazanarak 47. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak tekrar Beyaz Saray’da görev yapmaya başladı. Trump’ın yönetime gelmesi ile birlikte seçim döneminde kampanyasının en büyük destekçisinin Tesla ve X sosyal ağının sahibi Elon Musk’ın yönetimde söz sahibi olması bekleniyordu. Bu beklentinin gerçekleştiği Donald Trump’ın 20 Ocak’ta yapılan yemin töreninde anlaşıldı.
2017 yılında yemin töreninde sadece ailesi yer alırken bu defa törende Amerika’nın en zengin milyarderleri yanındaydı. Amerika ve dünya için yeni dönemin ilk gününde kampanyası sırasında Cumhuriyetçi lider Donald Trump’ı destekleyen Elon Musk ile birlikte Amazon’un kurucusu ve The Washington Post gazetesinin sahibi Jeff Bezos, Meta’nın kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg, Apple şirketinin CEO'su Tim Cook ve Google’ın CEO'luk görevini yürüten Sundar Pichai törene ön sıralardan katılmıştı. Bu durum, gelecek dört yıl Amerika yönetiminde tekno-oligarkların oynayacağı rol üzerine düşündürüyor.
Geçmişte Jeff Bezos’un ve Zuckerberg'in Trump ile arası iyi değildi. Bezos, Donald Trump’ın seçim zaferi sonrası Oval ofise dönmesi konusunda iyimser olduğunu açıkladı. Zuckerberg de siyasi dönüşüme göre rotasını değiştirdi. Meta’nın strateji değişikliğinin ilk adımı Facebook, Threads ve Instagram uygulamalarında teyit sistemlerini devre dışı bırakması oldu. Meta, ülkemizden de Teyit.org ve Doğruluk Payı adlı teyit organizasyonları iş birliği yapan Uluslararası Teyit Ağı (IFCN) adlı teyit kuruluşu ile iş birliğini sonlandırdı. Mark Zuckerberg de aslında siyaset ve toplum ilişkisinde adı sürekli konuşulan bir isim. Siyasal iletişim literatüründe önemli yeri olan Cambridge Analytica vakası ile tekno-otoriter olarak demokratik tartışmaları körüklemesi unutulacak gibi değil.
Teknoloji ve teknolojinin sağladığı imkanlarla dijital iletişim kampanya araçlarını çeşitlendirme, katılım ve erişim, hedef kitle ile doğrudan iletişim gibi farklı yollarla siyasal liderlerin stratejilerini dönüştüren bir etkiye sahiptir. Ancak, Elon Musk’ın Twitter’ı satın aldıktan sonra hem platformun adının hem de algoritmalarının değişmesi, toplumsal ve siyasal dönüşümün ve etkinin daha da sert hissedilmesine yol açtı. Gözümüzün önünde yeni bir ekonomi politik düzen inşa oluyor. Bu düzende kural yok ya da kuralı sadece teknoloji şirketleri kendi çıkarlarını gözetecek şekilde koyuyor. Dünyaya teknolojik açıdan yön veren güç sahiplerinin siyaset ile kuracağı iş birlikleri, güçlerinin etki alanlarını genişletebilir. Güç bu şekilde daha da merkezileşebilir.
Bilgi güçtür. Ama burada bilginin kolay elde edilebildiği toplum mu güçlü olur yoksa topluma istediği bilgiyi veren bilgi kaynağı mı sorusu karşımıza çıkıyor. Çünkü hep doğru bilgi değil, bazen manipüle edecek anket sonuçlarının kamuoyuna açıklanması, bazen kitlelerin kararlarını etkileyecek analizlerin medyada yer bulması söz konusu olabiliyor. Ya da bilginin bir kısmı kasıtlı olarak saklanabiliyor ya da doğru olmadığını bile bile kötü niyetle dezenformasyon kampanyaları yapılabiliyor. Yani sosyal ağlar da dezenformasyon yayılıyor ve güç kötüye kullanılabiliyor. Trump’ın seçim kampanyasında Elon Musk’ın bizzat kendi hesabından Kamala Harris ile ilgili derin sahtecilik videoları yayması ve sahibi olduğu X platformunda Kaliforniya orman yangınları ile ilgili dezenformasyon videolarını kaldırmaması buna örnek verilebilir. Musk, Oval Ofis’te Trump’ın yanında bir gazeteci tarafından kendisinin doğru çıkmayan bir iddiasının hatırlatılması üzerine oldukça rahat bir şekilde “Öncelikle bazı söylediklerim doğru olmayabilir. Düzeltilmesi gerekir.” açıklaması yapmıştı. Görüyoruz ki tekno-oligarkların siyasal yönetim ile yakın ilişki kurduğu sistemde bilgiyi doğrulama sorumluluğu, bilgiye maruz kalanlara yükleniyor. Popülist liderlerin, bilgiyi geniş kitlelere ulaştırabilmesi gücü de aslında algıyı yönetme gücü sağlıyor.
Dezenformasyon hem kitleleri hem de demokrasiyi tehdit ediyor. Bu nedenle dijital okuryazarlık becerisini üstün tutmak zorunlu. Dijital okuryazarlık, her sosyal medya içeriğini paylaşmamayı, bilginin ne olduğu ve doğru olup olmadığından daha önce kaynağını sorgulamayı, paylaşımın kime ve neye hizmet ettiğini düşünmeyi gerektiriyor. Gelecekte, dijital okuryazarlık becerisi kazanan bilinçli bireyler olmazsak yeni nesil kralların yönettiği otoriter bir dünyanın parçası olmamız kaçınılmaz…