![yazar](https://www.damgagazetesi.com/uploads/users/avatar-1737544921.jpg)
Yine yeni yeniden doğuş
![Yine yeni yeniden doğuş](https://www.damgagazetesi.com/cropImages/760x/uploads/makaleler/2025/2/331-yine-yeni-yeniden-dogus.jpg)
Bir kafese doğan kuş, uçmanın bir hayal olduğunu sanır. Çünkü hiçbir zaman gökyüzünü görmemiştir. Kanatları küçük, korkusu büyüktür. Özgürlük, sadece başkalarının yaşadığı bir masaldır onun için.
İnsan da böyle değil midir? Kendi inançlarıyla sınırlarını çizer, sonra da bu sınırların gerçek olduğuna inanır. Neye inanırsan o'sundur. Ama ya hiç inanmayanlar? İnanmamak da esasında bir nevi inanç değil midir? Bir insan, “Ben şansa inanmam” dediğinde aslında “Hayatta her şey çabayla olur” inancını taşır. “Bu sistem değişmez” diyen, değişimin imkânsız olduğuna inanıyordur. Yani bazen de “inanmamak” güçlü inanç biçimidir.
Ve bazıları sadece kafeste değil, aynı zamanda at gözlüğüyle yaşar. Dünyaya dar bir çerçeveden bakar, görmek istediklerini görür. O yüzden önündeki yolların ne kadar geniş olduğunu fark etmez. Dönüp de zihninin yan taraflarına bakmaya cesaret edemez. Ya gördüğü şey, inandıklarına ters düşerse? Eyvah eyvah...
Oysa hayat, insanın inançlarını doğrulama konusunda ustadır. Ne düşünüyorsan, dünya sana onu gösterir. “Ben yapamam” diyorsan, gerçekten de yapamazsın. “İnsanlar kötüdür” diyorsan, hep kötü insanlarla karşılaşırsın. Ama belki de bu, gerçek olduğu için değil, sen sadece onu görebildiğin için böyledir.
İnan, dua et, çalış çabala, sabret ve şükret
Kartal, kırk yaşına geldiğinde büyük bir sınavla karşı karşıya kalır. Gagası artık avlarını tutamayacak kadar aşınmıştır. Pençeleri eskisi kadar güçlü değildir. Tüyleri ağırlaşmış, uçmasını zorlaştırmaktadır. Kartalın iki seçeneği vardır: Ya ölümü kabullenmek ya da yeniden doğmak.
Eğer yaşamak istiyorsa, acı dolu bir sürece girmesi gerekir. Önce yüksek bir dağın tepesine çekilir. Sert bir kayaya gagasını vurarak onu tamamen kırar. Yeni gagası çıkınca, bu kez eski pençelerini söker. Ardından, ağırlaşmış tüylerini tek tek yolmaya başlar. Aylar süren bu sancılı sürecin sonunda, yeniden doğmuş gibi güçlü, keskin ve özgür olur.
İşte bazı insanlar da kartal gibidir. Bazen değişmek için acıya katlanmak gerekir. Eski düşüncelerini, korkularını, seni aşağı çeken inançlarını söküp atmadıkça, kanatların seni taşımaz. Yenilenmek isteyenin, önce eskiyi bırakmaya cesareti olmalıdır.
Belki de tek yapman gereken, bir an durup sormaktır: “Beni gerçekten sınırlayan şey ne? Hayat mı, yoksa sadece benim gördüklerim mi?” Çünkü görmek, sadece gözle değil, zihinle yapılır. Ve insan, gözlüğünü çıkardığında neyi kaçırdığını ancak o zaman anlar. Ama en önemlisi, yenilenmek için; önce eskiyi kırmaya cesaret eder.
Mevlana ne güzel demiş "Ne oldum değil, ne olacağım demeli insan" çünkü geçmiş sadece bir gölge gibidir; seni bulunduğun yerden geri götürür. Ama geleceğin ışığı, seni yukarı taşır. Ne olacağını bilmek, sadece inanmakla başlar. Bu inanç, seni kim olduğunla değil, kim olabileceğinle tanıştırır. Ve işte o an, her şey mümkün hale gelir. Hayata olan bakışımız, yenilikçilik ruhumuz ve kendimize olan inancımız bizim en şahane tasarımlarımızdır.