Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Rain and snow
5°
Ara

Neden hep aynı yüzleri görüyoruz?

YAYINLAMA:
Neden hep aynı yüzleri görüyoruz?

Türkiye’de televizyon ve sinema sektöründe sürekli aynı oyuncuları görmek artık şaşırtıcı olmaktan çıktı, neredeyse sektörün standart bir uygulaması hâline geldi. Açın televizyonu, yeni bir dizi başlayacak deniyor, ama kadroya bakıyorsunuz: Tanıdık yüzler, bildik simalar, aynı ifadeler, aynı jestler… Sanki sektörde belli bir ‘kontenjan’ var ve o kontenjanın dışına çıkmak yasak!

Oysa Avrupa’ya baktığımızda, her projede yeni yüzlerin keşfedildiğini, oyuncu seçim süreçlerinin daha şeffaf ve objektif ilerlediğini görüyoruz. Peki, bizde neden böyle bir sistem işlemiyor? Cast direktörleri, yapımcılar ve menajerler arasındaki dinamikler nasıl bir döngü yaratıyor? Daha da önemlisi, bu döngü nasıl kırılabilir?

 

Türk ve Avrupa sistemleri

arasındaki farklar

Öncelikle Avrupa’daki oyuncu seçim sürecine bakalım. Orada işler genellikle şöyle ilerliyor: Yapımcı, yönetmen ve cast direktörü bir araya geliyor, projenin ihtiyaçlarını belirliyor ve aday havuzunu olabildiğince geniş tutarak en uygun oyuncuları seçiyor. Oyuncunun menajeri ise yalnızca kariyer yönetimi tarafında yer alıyor ama seçim sürecinde doğrudan bir etkisi olmuyor.

Gelelim Türkiye’ye… Burada ise cast direktörlerinin kendilerine ait ajansları var ve doğal olarak kendi ajanslarının oyuncularını öne çıkarıyorlar. Yani bir cast direktörü, aslında hem hakem hem de oyuncu konumunda. Kendi ajansındaki oyunculara öncelik verildiği için, dışarıdan gelen yeni yeteneklerin şansı neredeyse sıfıra iniyor. Bu da sektördeki kan dolaşımını durduruyor, hep aynı yüzlerin projelerde yer almasına neden oluyor.

Yeni yüzler neden

şans bulamıyor?

Yeni oyuncuların sektöre girmekte zorlanmasının birkaç temel sebebi var:
1. Kapalı Sistem: Yapımcılar, cast direktörleri ve ajanslar arasında yıllar içinde oturmuş bir düzen var. Sektör içinde bir “benim oyuncum, senin oyuncun” anlayışı hâkim. Hal böyle olunca, dışarıdan bir yeteneğin bu duvarı aşması neredeyse imkânsız oluyor.
2. Güvence Kaygısı: Yapımcılar genellikle bilindik oyuncularla çalışmayı daha güvenli buluyor. Yeni bir yüzü tercih etmek, “reyting tutmazsa ne yapacağız?” endişesi yaratıyor. Bu yüzden de hep garantici davranıyorlar ve sektörde yeni isimlerin önü kapanıyor.
3. Menajerlerin Sınırlı Etkisi: Avrupa’da menajerler yalnızca oyuncunun kariyerini yönetirken, Türkiye’de bazı menajerler projelere oyuncularını sokmak için agresif bir strateji izleyebiliyor. Bu da özgür ve adil bir oyuncu seçim sürecini engelliyor.

Sonuç? Yeni yetenekler daha kendini göstermeden sektörden kopuyor. Oyunculuk eğitimi almış, yetenekli birçok genç, bağlantıları olmadığı için bu kapalı sistemin dışında kalıyor.

Değişim için

ne yapılmalı?

Peki, bu döngüyü kırmak mümkün mü? Elbette mümkün ama bunun için birkaç temel değişiklik gerekiyor:
1. Casting Süreçleri Şeffaflaşmalı: Oyuncu seçimleri daha geniş bir havuzdan yapılmalı. Belirli ajanslara bağımlı bir sistem yerine, gerçekten role uygun olan isimler tercih edilmeli.
2. Bağımsız Cast Direktörleri Olmalı: Cast direktörleri, kendilerine bağlı oyuncuları öne çıkarmak yerine, işin gerekliliklerine göre seçim yapmalı.
3. Yapımcıların Etkisi Artmalı: Yapımcıların ve yönetmenlerin karar alma süreçlerinde daha aktif olması lazım. Avrupa’daki gibi, yapımcı-yönetmen-yayıncı üçgeni içinde bağımsız bir seçim mekanizması oluşturulmalı.
4. Yeni Yüzlere Fırsat Tanınmalı: Her yıl yüzlerce genç oyuncu sektöre girmeye çalışıyor ama çoğu, bu sistemin katılığı nedeniyle sektöre giremeden mesleği bırakıyor. Oysa yeni yetenekler projelere taze bir soluk getirebilir.

İzleyiciler de bu sistemi

değiştirebilir mi?

Sektörde bir değişim olacaksa, bunda izleyicilerin de payı büyük. Eğer seyirciler her projede aynı oyuncuları görmekten sıkıldığını daha yüksek sesle dile getirirse, yapımcılar da buna kayıtsız kalamaz. Avrupa’da izleyici kitlesi daha yenilikçi ve farklı yüzleri izlemeye açık olduğu için oyuncu seçimleri de buna göre şekilleniyor. Türkiye’de ise belirli yüzlerin sürekli ekranlarda olması, izleyicinin de beklentilerini sınırlandırıyor.

Daha bağımsız ve adil

bir casting mümkün mü?

Bu sistemin değişmesi kolay değil, çünkü yıllardır oturmuş bir düzen var. Ama eğer yapımcılar, yönetmenler ve yayıncılar daha bağımsız bir oyuncu seçme süreci oluşturursa, sektörde büyük bir dönüşüm yaşanabilir. Avrupa’daki gibi geniş bir oyuncu havuzu kullanıldığında, Türk dizileri ve filmleri de daha yenilikçi, dinamik ve uluslararası rekabete açık hâle gelebilir.
Yoksa biz daha uzun yıllar boyunca her yeni dizide “Aaa, bu yine mi başrolde?” demeye devam ederiz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *