Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Rain and snow
5°
Ara

Susma, sustukça sıra sana gelecek!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Susma, sustukça sıra sana gelecek!

Ülkemizde ve dünyada yaşanan, toplumlara yaşatılan her türlü antidemokratik davranışa karşı çıkmak, direnmek, doğruyu savunmak ve sesimizi yükseltmek her insanın birinci görevi olmalıdır. Aksi takdirde ne mi olur? Bir laboratuvar faresi gibi, yöneticilerimiz üzerimizde her türlü deneyi yapar. Tıpkı bir kobay fareye uygulanan testler gibi bizlere de uygulanır. Ve bu süreç, yöneticilerin istekleri gerçekleşene kadar asla son bulmaz.

Demokrasi bu yüzden önemlidir. Demokrasinin en temel uygulamalarından biri seçme ve seçilme hakkıdır. Hakaret etmeden özgürce konuşabilme, fikir beyan edebilme ve kendini anlatabilme hakkıdır. Herkesi eşit adaletle yargılamak da demokrasinin gereğidir. Demokrasi, eşitlik ilkesini, liyakati ve vatandaşına tarafsız davranmayı esas alır. İşte tam da bu nedenlerle, bu ilkeleri hayata geçirmek için bu ülkenin kurucuları Cumhuriyeti ilan etmişlerdir. Bu yüzden de “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.” demişlerdir.

Bu yazıya böyle bir giriş yapmak istedim. Şimdi ise asıl konuma, son dönemlerde yaşadığımız olumsuzluklara ve halkın vicdanlarında yara açan yönetici hatalarına değineceğim.

Eğer yaşadığınız ülkenin rejimi Cumhuriyet ise ve yöneticileriniz halk tarafından seçiliyorsa, öncelikle yöneticilerinizin fikirlerinin ve dünya görüşünüzle örtüşüp örtüşmediğine bakarsınız. Söyledikleri ve vaatleri sizi tatmin ediyorsa, gidip o partiye oy verirsiniz. Daha sonra ise vaatlerini yerine getirip getirmediğini kontrol edersiniz. Ancak iktidara gelen bir hükümet, göreve başladıktan sonra kendisiyle aynı fikirde olmayan muhalefete ve ona oy vermeyen seçmenlere düşman gözüyle bakmamalıdır. Her görüşü saygıyla karşılamalı ve bu şekilde hareket etmelidir.

Cumhuriyet kurulduktan, özellikle de Atatürk’ün ardından, Cumhuriyet’in getirdiği ilke ve inkılapları nasıl yaşadığımızı, tarihi biraz bilen herkes çok iyi bilir. Atatürk sonrası süreçte, yıllarca birbirimizle “Sen dincisin, sen yobazsın, sen faşistsin, sen komünistsin” diyerek kavga ettik. Üstünlük mücadelesine girdik ve bu süreçte üç defa askeri darbeye maruz kaldık. Bu asil millet, olmayacak hırslara ve intikam duygularına sürüklendi. İnançlı ve dindar insanlara adil davranılmadı. Yıllarca sırf başörtüsü taktıkları için eğitim ve çalışma hakları ellerinden alındı. Başörtüsü olan kadınlar askeri tesislere bile alınmadı. Atatürkçülük, ayrıcalıklı bir sınıf gibi gösterildi ve inançlı kesim dışlandı. Oysa halkının inancına sonsuz saygısı olan, meclisi dualarla açan, 20. yüzyılın dahi insanı Mustafa Kemal Atatürk, sırf başındaki örtüyü çıkarmıyor diye bir insanın eğitim hakkını elinden almazdı. Tam tersine, başını açmak istemeyen halkı için birleştirici bir çözüm üretirdi. Eğer Atatürk bugün yaşasaydı, asla “Ya bizdensin ya da değilsin” demezdi. Ancak sonraki siyasetçiler bu ayrımı derinleştirdi. İnsanların fikir ve dünya görüşleri bir günde değişmez, on yıllar alır. Bu dönüşümü beklemek yerine kavga ve çatışmayı sectile. Bugüne kadar dindar kesim hiçbir zaman böylesine güçlü bir iktidar gücünü elinde bulundurmamıştı. Ancak bugün Türkiye’de yaşananlar, geçmişte yapılan baskı ve zulümlerin bir sonucu olarak, intikam ateşiyle yanıp tutuşan bir kesimin eline geçmiş iktidarın yansımasıdır. Ülkemizin bütünlüğe ihtiyacı varken, ayrımcılığı seçen siyasiler tarafından yönetilmek acı vericidir ve Türk milleti için bir çıkmazdır.

Bugün gelinen noktada, geçmişte yapılan hataların bir sonucu olarak iktidarı eline geçiren kesim, “Ben Atatürkçüyüm, ben laikim” diyenlerden intikam almaktadır. Cengiz Holding’in sahibinin “Şimdi sıra bizde, biz onların…” sözleri, bilinçaltına işleyen ezikliğin ve intikam duygusunun dışa vurumudur. Ancak mesele hizmet değil, hesaplaşmak olursa, biri gelir diğerini yok eder. Asıl olan topluma hizmettir. Tarihe nasıl bir isim bırakarak gideceğimiz önemlidir. Eğer kötü şeyler ve intikam hırsıyla yaşarsak, bir gün başkaları gelir ve onlar da bizim savunduğumuz kesimin zararına işler yapar. Bu da ülkeye hiçbir fayda getirmez. Bütün siyasetçilerin ve yöneticilerin tek bir amacı olmalıdır: Temsil ettikleri toplumun mutluluğu, huzuru, özgürlüğü, birlik ve beraberliği. İşte bunu başarabilen siyasetçiler ancak Atatürk’ün Cumhuriyet’ini anlamış ve yaşatmış olur.

Referandum sonucu Parlamenter sistemin dışına çıkılarak Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi. Ne kadar doğru bir karar alındığını veya alınmadığını ise yaşadıklarımızdan çok net görebiliyoruz. Ülke şu anda, tek bir liderin ve onun çevresindeki birkaç danışmanın fikirleriyle yönetilmektedir. Meclisin gücü azaltılmış, yasama, yürütme ve yargı bağımsızlıklarını kaybetmiş, siyasi müdahaleler had safhaya ulaşmıştır. Ancak bunu kanıtlamaya kalksanız, resmi olarak ispatlamanız mümkün değildir. Çünkü hiçbir yetkili, “Sayın Cumhurbaşkanımızın emriyle” demeden cümle kuramamaktadır.

Ben buna “güç zehirlenmesi” diyorum.

Muhalefetteyken “Özgür basın yok” diye şikayet eden Sayın Erdoğan, şimdi daha fazlasını kendisi yapmaktadır. Çay-simit hesabı yaparak ekonominin kötü olduğunu anlatırken, bugün halkı çay ve simite bile muhtaç hale getirmiştir. Eskisinden daha kötü bir medya kontrolü vardır. Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı yok edilmiştir. Sizin deyiminizle bir zamanlar çay-simit hesabı yapılıyordu. Bugün bir çay 10 TL, simit 20 TL. Asgari ücret 22 bin TL. Varın siz hesaplayın!

Kötü ekonomik yönetimin faturasını çalışanlar ve emekliler ödüyor. Yap-işlet-devret projeleriyle halkın geleceği ipotek altına alındı. Aşırı pahalılık nedeniyle geçinemeyen vatandaşlar, çaresizlikten gayrimeşru yollara yönelmekte. Etraf sahtekâr ve dolandırıcılarla doldu, insanlar en yakınlarına bile güvenemez hale geldi. Ahlak çöküyor. Siyasetle uğraşan geniş bir kesim hızla zenginleşirken, kamu kaynaklarında yolsuzluk, rüşvet ve usulsüzlük konuşuluyor.

“Yolsuzluk bitecek” dediniz, bitti mi?

“Yoksulluk sona erecek” dediniz, sona erdi mi?

“Yasaklar kalkacak” dediniz, kalktı mı?

Eğer siyasiler halkın sesine kulak tıkarsa, adaletten uzaklaşırsa ve oturduğu koltuğu babadan miras sanırsa, sonunda ya halk tarafından kovulurlar ya da tarihte kötü bir iz bırakırlar. Her iki ihtimal de dünya malı için değmez.

Tarih her şeyi yazacaktır.

Ve torunlarımız bu tarihi okuduğunda, kimileri gurur duyacak, kimileri ise utanacaktır.

Susma sustukça sıra Sana gelecek

Türk Devleti ve Türk Milleti her zaman baki kalsın!

Aklınızı açık tutun.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *