Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Rain and snow
5°
Ara

2025’e merhaba derken…

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
2025’e merhaba derken…

Gerek ekonomik gerekse de siyasi açıdan sıkıntılı bir yılı geride bırakıyoruz. Ekonomik sıkıntıların 2025’te artarak devam edeceğini tahmin edebilmek için ekonomist olmaya da gerek yok. Özellikle, “Emekliler Yılı” ilan edilen 2024 emekliler açısından tam bir kâbus yılı oldu. Kemerlerinde delik kalmayan emekliler birkaç delik daha açtırdılar incelen belleri için. Öte yandan ülkenin milli gelirinin yarısından fazlasını yiyen 8-10 milyonluk bir kesim de şişen göbeklerinden dolayı kemerlerini daha da gevşetmeye başladılar.

Ülkenin en zenginleri dediğimiz %10’luk bir kesim milli gelirin %54’ünü alırken geri kalan yetmiş beş milyon vatandaşımız da %46’sını bölüşüyor. Bu rakamlar ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğinin en önemli göstergesi değil mi?

Çalışanlara yapılacak zammın en önemli verisi olarak kabul edilen enflasyon oranını açıklayan TÜİK’e güvenin kalmadığını belirtiyor sokaktaki her vatandaş.

Adalet ve kalkınmanın birincil öncelikleri olacağı vaadiyle iktidara gelenler, önce adaleti törpülediler sonra da vatandaşı yoksullaştırıp yandaşları kalkındırdılar. Bir nevi kendi mahallelerinde devlet eliyle zenginlerini yarattılar.

Eğitimde uyguladıkları ÇEDES gibi projelerle bilimsel ve laik eğitimden uzaklaşarak okulları adeta imamların insafına bıraktılar. Milli Eğitim Bakanlığı, okullarına aç giden çocukların yemek sorununu çözemediği gibi yaz-kış saati uygulamasından vazgeçerek çocuklarımızı sabahın karanlığında yollara döktü. Okulları gereği gibi temizlemeyi dahi beceremedikleri halde temizlemek isteyen yerel yönetimleri de engelledi.

Sokak röportajları dahi suç oldu bu ülkede. İnsanlar, ağızlarından çıkacak kelimeleri hukuk süzgecinden geçirmeye başladılar. Elbette eleştirirken hakaret edilmemeli ama siyasiler biraz daha tahammüllü olmalılar. Anlayacağınız hem siyasetin hem de vatandaşın tahammülü kalmadı. “Eski Türkiye” de kendini acımasızca eleştiren tiyatro oyunlarına, biletlerini kendi paralarıyla alıp giden siyasilerin yerini kendilerinin dokunulmaz, eleştirilmez olduğunu zanneden kraldan çok kralcılar ortaya çıktı.

Sırf kişisel iktidarlarını sürdürebilmek uğruna sivil bir anayasadan bahsedenler, toplumun karşısına çıkıp da hangi maddeyi beğenmediklerini söylemiyorken bir de mevcut anayasaya uymayacaklarını beyan edebiliyorlar.

Sağlıkta uygulanan sistemle devleti soyabilmek için bebekleri öldürmeyi göze alabilen caniler türedi bu ülkede. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışımızı yitirdik. Ormanlar vahşi madenciliğe kurban edildi, edilmeye de devam ediyor. Sokak hayvanları yasası adeta yaşatma değil yok etme yasasına dönüştü.

Bütün bunların yanında hiç iyi işler olmadı mı? diyenlere birkaç şeyi hatırlatalım. Devlet hastaneleri işlevsizleştirilerek garanti hastalı hastaneler yapıldı. Yolcu garantili hava limanları yapıldı. Araç garantili yollar yapıldı. Geçiş garantili tüneller, köprüler yapıldı. Hem de hazineden kuruş çıkmayacağı söylenerek yapıldı bütün bunlar. Geldiğimiz noktada geçmediğimiz köprü ve yollar için, gitmediğimiz hastaneler için, inmediğimiz havalimanları için para ödemeye devam ediyoruz. Genç cumhuriyetin sebze meyve karşılığında yaptırdığı fabrikaları hurda fiyatına “babalar gibi” satıldığını söylemeye gerek var mı?.. Bunları söylerken hizmetlere karşı olmakla suçlanabiliriz. Oysa ben kırk sene bu devlette memurluk yapan birisi olarak devletçi duruşumdan asla taviz vermediğimi yakın çevrem pek âlâ bilir.


Hizmete elbette evet ama bu yöntemle yapılmaması gerektiğini söylemek de bir yurttaş olarak hakkımdır sanırım. Gerek siyasi gerek de ekonomik olarak 2025’ten pek umudumuz olmasa da gelecekten umudumuzu yitirmeyelim.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *