
Enerjide kırılganlık alarmı

Avrupa’nın batı ucunda, İber Yarımadası’nda yaşanan büyük çaplı elektrik kesintisi, milyonlarca insanın günlük yaşamını sekteye uğrattı. Bu kesinti, bize modern yaşamın bel kemiği haline gelen enerji sistemlerinin ne kadar kırılgan hale geldiğini bir kez daha gösterdi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın bu olay üzerine yaptığı açıklamada belirttiği gibi, Türkiye de Avrupa elektrik şebekesine bağlı olduğu için benzer risklerle karşı karşıya kalabilir.
Olayın teknik boyutuna bakıldığında; artan sıcaklıklarla birlikte yükselen enerji talebi, iletim hatlarındaki arızalar ve sınır ötesi enerji aktarımındaki dengesizliklerin bu kesintide rol oynamış olabileceği ifade ediliyor. Uzmanlar, iklim değişikliği nedeniyle bu tür enerji altyapısı streslerinin artacağı konusunda uyarıyor. Dolayısıyla artık enerji güvenliği sadece üretim kapasitesiyle değil, altyapı dayanıklılığı ve sistem esnekliğiyle de doğrudan bağlantılı hale gelmiş durumda.
Bu yaşananlar, enerji politikalarının yerli ve sürdürülebilir kaynaklara dayalı biçimde yeniden şekillendirilmesinin ne kadar elzem olduğunu ortaya koyuyor. Küresel enerji sistemleri giderek birbirine daha bağımlı hale geliyor. Bu durum, bir bölgede yaşanan arızaların dalga etkisiyle diğer bölgelere yayılmasına neden olabiliyor. Enerjide dışa bağımlı olmak, sadece teknik değil, ekonomik ve jeopolitik tehditleri de beraberinde getiriyor.
İşte tam bu noktada Türkiye’nin sahip olduğu doğal avantajlar devreye giriyor. Güneşten rüzgara, sudan jeotermale kadar geniş bir yenilenebilir enerji potansiyeline sahibiz. Bu kaynaklar sayesinde hem enerji ihtiyacımızı yerli imkânlarla karşılayabilir hem de karbon emisyonlarını azaltarak iklim değişikliğiyle mücadele edebiliriz. Daha da önemlisi, bu adımlar ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtarıp stratejik bir özgürlük alanı yaratır.
T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre 2024 verilerine baktığımızda Türkiye'nin elektrik tüketimi bir önceki yıla göre yüzde 3,8 artarak 347,9 TWh seviyesine ulaşırken, üretimi yüzde 5,4 artışla 348,9 TWh olarak gerçekleşti. Yenilenebilir enerjinin üretimdeki payı yüzde 42,7’ye yükselmiş durumda. Bu, oldukça umut verici bir tablo. Kurulu gücümüz Mart 2025 itibarıyla 118.185 MW’a ulaştı ve bunun yüzde 58,6’sı yenilenebilir kaynaklardan geliyor. Güneş enerjisi santrali sayısındaki hızlı artış da dikkat çekici: 33 binden fazla santral faaliyette.
Ancak üretim rakamları kadar önemli olan bir başka unsur var: altyapının güçlendirilmesi. İber Yarımadası örneğinde olduğu gibi, kurulu güç ve üretim ne kadar yüksek olursa olsun, sistem esnek değilse büyük bir arızada her şey alt üst olabiliyor. Bu nedenle, yenilenebilir yatırımlarla birlikte altyapının modernize edilmesi ve dayanıklılığının artırılması da öncelikli hale gelmeli.
Enerji meselesi, artık sadece ekonomik kalkınmanın değil, aynı zamanda ulusal güvenliğin temel taşlarından biridir. Türkiye’nin yerli ve yenilenebilir enerjiye odaklanan, dışa bağımlılığı azaltan ve krizlere dayanıklı bir yapıya kavuşması, geleceğe atılacak en stratejik adımlardan biri olacaktır. Enerji güvenliğinde kararlılıkla atılacak her adım, yalnızca bugünü değil, çocuklarımızın yarınını da aydınlatacaktır.