
Ahlaki seferberlik; Gücün ahlakından çok, ahlakın gücü

Prof. Dr. Mehmet Görmez’in çarpıcı tespitleri, İslam dünyasının kronikleşen sorununa parmak basıyor: Siyasetin gölgesinde kalan ahlaki ve manevi çöküş. Görmez’in de belirttiği gibi,
Biz siyaset yoluyla yıkıldığımızı düşünerek bütün çareyi de siyasette arayan bir ümmetiz. Bütün İslam dünyasındaki uyanış hareketleri, bu hareketlerin büyük kısmı ahlakla bezenmiş ruhun gücünden çok, siyasetin gücüne talip oldular.
Önce ahlak ve maneviyat yerine önce siyaset dediler!
Önce ilim ve düşünce yerine, önce güç ve iktidar dediler!
İlmi donanımdan ruhi kemalden çok, güç ve makama talip oldular !
Siyaset dışı alanların ilim, düşünce, ahlak, sosyoloji, felsefe ve sanatın gücünün siyasetin gücünden üstün olduğunu unuttular.
Siyasetin gücünü elde ettiklerinde bütün bunları çözeceklerine inandılar. Ancak siyasetin gücüne sahip olduktan sonra "Fikir, düşünce, kültür, eğitim, sanat ne olacak ?" dediler.
Bu sadece İslam dünyasının belli bir bölgesinde değil, her yerinde bu çelişkiyi yaşadık. Oysa İslam medeniyetinin geleceğini güçlü bir ahlaki seferberlikte gördüğümü ifade etmek isterim. Gücün ahlakından çok, ahlakın gücüne inanmalıyız"
Peki, bu kısır döngü nasıl kırılabilir? Cevap, İslam’ın özünde yatan ahlaki seferberlikte saklı.
Ne yazık ki uzun süredir, ahlaki ve entelektüel gelişimi geri plana iterek siyasetin gücüne odaklanan bir zihniyet egemen oldu. Oysa tarihin en büyük medeniyetlerini inşa eden şey, siyasetin kısa vadeli zaferlerinden çok, ilmin, düşüncenin, ahlakın ve sanatın derinlemesine işlenmiş dokusudur.
Günümüzde Müslüman toplumlar, siyaset merkezli bir kurtuluş anlayışının gölgesinde yaşıyor. Birçok ülke, ahlaki ve entelektüel reformları geri plana atarak, tüm umutlarını siyasi güç kazanmaya bağladı. Ancak bu güç elde edildiğinde dahi toplumun temel sorunlarının çözülmediğini gördük. Bugün İslam dünyasının en büyük meseleleri arasında yoksulluk, yolsuzluk, gelir adaletsizliği, eğitimde geri kalmışlık, bireysel hak ve özgürlüklerin ihlali gibi konular yer alıyor. Oysa İslam, insanı önceleyen, ahlakı merkeze alan bir medeniyet projesiydi.

Ahlaki seferberlik neden gerekli?
Ahlaki seferberlik, bir toplumun yalnızca bireysel değil, kolektif vicdanının da yeniden inşasını ifade eder. Bu, sadece bireylerin iyi olmasıyla sınırlı değildir; aynı zamanda sosyal adaletin, hukukun üstünlüğünün, liyakat sisteminin ve toplumun her kademesinde etik değerlerin güçlendirilmesini de kapsar. Bugün bir ülke ekonomik büyüme sağlasa da adalet duygusu zedelenmişse, toplumdaki huzursuzluk sona ermez. Nitekim birçok Müslüman toplum, ekonomik refaha ulaşsa da ahlaki krizleri nedeniyle sosyal çöküş yaşamaktadır.
Nerede Yanlış Yapıyoruz? Bugün İslam dünyasında, dini ve ahlaki değerlerin siyasetin diliyle ele alındığına sıkça şahit oluyoruz. Ahlak, bireyin ve toplumun özünde kök salması gereken bir kavramken, güç sahipleri tarafından bir araç olarak kullanıldığında, içi boşaltılıyor. Örneğin, eğitim sisteminde etik değerlerin öğretilmesine yeterince önem verilmezken, siyasi arenada ahlak söylemi sürekli gündemde tutuluyor. Ahlak, siyasetçilerin nutuklarında yer alırken, toplum hayatında karşılığını bulamıyor.
Liyakat yerine sadakatin esas alınması, bilgi yerine retoriğin ön planda tutulması, düşünce yerine propaganda ile kitlelerin yönlendirilmesi, siyasetin ahlaktan üstün tutulmasının en somut göstergeleridir. Birçok İslam ülkesinde, siyaseti ele geçiren grupların, güç ellerine geçtiğinde eğitim, sanat, bilim ve ahlaki değerleri ihmal ettiğini gördük. Oysa İslam medeniyeti, yalnızca siyasi fetihlerle değil, ilim ve irfanla yükseldi.
Ahlaki seferberlik için ne yapmalıyız?
Eğitimde ahlak ve düşünceye öncelik vermeliyiz.
Eğitimin temel amacı, yalnızca teknik bilgi aktarmak değil, aynı zamanda erdemli bireyler yetiştirmek olmalıdır. Bugün eğitim sistemleri, ahlaki bilinç oluşturmada yetersiz kalıyor. Oysa bir toplumun geleceğini şekillendiren en önemli şey, genç nesillerin etik ve düşünsel donanımıdır.
Liyakat ve adalete öncelik vermeliyiz
Siyaset, yönetim erkini elinde bulunduranların toplum üzerinde etkili olduğu bir alandır. Ancak adalet mekanizması işlemediğinde ve liyakat sistemi terk edildiğinde, toplumda güven duygusu kaybolur. Bugün birçok ülkede, ehil olmayan kişilerin kritik görevlere gelmesi, kurumların çöküşüne neden olmaktadır.
Sanat, felsefe ve bilime yatırım yapmalıyız
Bir medeniyetin gücü, yalnızca siyaset ve ekonomiyle ölçülemez. Sanat, edebiyat, felsefe ve bilim gibi alanlar, toplumların uzun vadeli gelişiminde belirleyici rol oynar. Bugün Müslüman toplumlarda bu alanlar yeterince desteklenmemekte, aksine ihmal edilmektedir.
Toplumsal vicdanı güçlendirmeliyiz
Ahlaki seferberlik, yalnızca bireysel bir çabayla gerçekleşmez; toplumsal bir dönüşüm gerektirir. Sivil toplum kuruluşlarının, akademisyenlerin, din adamlarının ve kanaat önderlerinin bu dönüşüme öncülük etmesi şarttır. Ahlak, yalnızca bireyin vicdanına bırakılmamalı, toplumsal bir norm haline getirilmelidir.
Tarih boyunca büyük medeniyetler, gücün ahlakıyla değil, ahlakın gücüyle yükselmiştir. Bugün İslam dünyasının içine düştüğü çelişki, siyaseti her şeyin önüne koyarak, temel değerleri ihmal etmesidir. Oysa gerçek değişim, siyasetten önce eğitimle, bilimle, sanatla ve ahlakla mümkündür.
Gücün ahlakını değil, ahlakın gücünü merkeze alan bir anlayışla yola çıkmadıkça, ne toplum huzura kavuşabilir ne de İslam dünyası gerçek bir uyanış yaşayabilir. Ahlaki seferberlik, bir tercihten öte, bir zorunluluktur.