Türkiye’nin organik gübreyle yükselen yıldızı
Küresel ısınma, çevresel sorunlar ve sürdürülebilirlik arayışları… Günümüz dünyasında tarım sektörü, bu üç temel meseleyle yüzleşirken, çözüm yollarını da beraberinde getiriyor. İşte bu noktada, organik gübre üretimi ve kullanımı, hem çevre dostu bir yaklaşım hem de ekonomik bir fırsat olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye, bu alanda son yıllarda önemli bir ivme yakaladı. Ancak bu başarı hikâyesi, daha yeni başlıyor.
2015 yılında 250 bin ton olan organik gübre üretimimizin, 2023 itibarıyla 900 bin tona ulaşması, bu alandaki potansiyelimizin en somut göstergesi. Peki, bu büyümenin arkasında ne var?
Organik tarımın genişleyen ufku
Türkiye’de organik tarım yapılan alanların 2010 yılında 164 bin hektar iken, 2023’te 526 bin hektara çıkması, bu büyümenin temel taşlarından biri. Çiftçiler, organik tarımın hem toprağı koruyan hem de ürün kalitesini artıran etkilerini fark ettikçe, bu alana yöneliyor. Ancak bu dönüşüm, yalnızca çiftçilerin bireysel çabalarıyla değil, devletin sağladığı teşviklerle de mümkün oldu.
2019’dan bu yana organik gübre kullanımına yönelik verilen 1,8 milyar TL’lik destek, sektöre adeta can suyu oldu. Bunun yanı sıra, yerli üreticilere sağlanan vergi indirimleri ve teşvikler, organik gübre üretimini cazip bir yatırım alanına dönüştürdü.
İhracatta yükselen değer
Organik gübre, yalnızca yerel tarımın değil, aynı zamanda ihracatın da parlayan yıldızı haline geldi. 2015 yılında 45 milyon dolar olan organik gübre ihracatımız, 2023’te 180 milyon dolara ulaştı. Avrupa Birliği ülkeleri, bu ihracatın yüzde 60’ını oluşturuyor. Almanya, İtalya ve Hollanda gibi ülkeler, Türk organik gübrelerine büyük ilgi gösteriyor.
Ancak ihracat pazarlarımız yalnızca Avrupa ile sınırlı değil. Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkeleri, hatta Asya-Pasifik bölgesi, Türk organik gübrelerinin yeni adresleri arasında. Güney Kore ve Japonya gibi organik tarıma önem veren ülkelerde, Türkiye’nin bu alandaki ürünleri dikkat çekiyor.
Avantajlarımız ve zorluklarımız
Türkiye’nin bu sektördeki avantajları oldukça güçlü. Coğrafi konumumuz, Avrupa, Asya ve Afrika pazarlarına yakınlığımız sayesinde lojistik maliyetleri düşürüyor. Ayrıca, organik gübre üretimi için gerekli olan hayvansal ve bitkisel atıklar gibi hammaddeler açısından zengin bir ülkeyiz. Üstelik Türk üreticiler, uluslararası sertifikasyonlara uyum sağlayarak küresel pazarda güvenilir bir yer ediniyor.
Ancak her başarı hikâyesinde olduğu gibi, bu alanda da bazı zorluklar var. Ar-Ge yatırımlarının yetersizliği, sektördeki inovasyonu sınırlıyor. Özellikle uzak pazarlara yapılan ihracatta lojistik maliyetlerin yüksekliği, rekabet gücümüzü zayıflatıyor. Ayrıca, yerel çiftçiler arasında organik gübre kullanımı konusunda farkındalık hâlâ düşük seviyelerde.
Geleceğe bakış
2025 yılına kadar organik gübre üretimimizin 1,2 milyon tona, ihracat gelirlerimizin ise 300 milyon dolara ulaşması bekleniyor. Bu hedeflere ulaşmak için devletin ve özel sektörün el ele vermesi şart. Yerli üreticilere daha fazla destek sağlanmalı, çiftçilere yönelik eğitim kampanyaları düzenlenmeli ve uluslararası iş birlikleri artırılmalı.
Organik gübre, yalnızca bir tarımsal girdi değil; aynı zamanda Türkiye’nin küresel tarım arenasındaki gücünü artıracak stratejik bir araçtır. Bu sektöre yapılacak her yatırım, hem çevremizi koruyacak hem de ekonomimize katkı sağlayacaktır. Türkiye, organik gübreyle hem toprağını hem de geleceğini yeşertecek bir potansiyele sahiptir. Şimdi bu potansiyeli gerçeğe dönüştürme zamanı!