Milyonlarca insan sefalette eşitlendi!
2025' öyle bir hızla girdikki günedm başdöndüren bir hızla hergün yenilenir hale geldi. MHP ve AKP'nin DEM'lnemesi, bebek katiline "Özgürlük" yada ev hapsi iddiaları ortalığı toz duman içinde bıraktı. Öyleki Teğmenlerin "Mustafa Kemalin askerleriyiz" diye slogan atmaları yüzünden disipline verilmeleri nede asgari ücrete iktidarın yaptığı zamcık,nede bazı CHP'li belediyelere çekilen operasyonlar gölgede kaldı. Ama işin aslı bu değil, iktidar ekonomi ve genel siyasetteki zikzaklarını güya Suriye'de rejim değişikliğinde etkin olmuş gibi şişinirken, diğer yanda küçük ortak MHP ile sırf siyasi çıkar yüzünden DEM'lenmeye devam ediyor.
Yaşanan ağır krizin faturası çalışan kesimlere, emekliye, yoksula, asgari ücretliye, memura, emekçiye çıkarılıyor. Dolayısıyla çalışan kesimler yoksullaşıyor, gördüğünden geri kalıyor ve borçla yaşıyor. Borcu borçla kapatarak yaşıyor. İstanbul’da Kasım 2020’de İstanbul Planlama Ajansı yaşam maliyetini ölçmeye başlamış. Aralık 2024’e geldiğimizde, yani 4 yıl 1 aylık periyotta, yüzde 998 artmış. İnsanların geliri bu kadar artmış mı? Hayır. 4,5 asgari ücret girmesi gerekiyor bir ailenin evine. Son iyileşmeyle 3,5’a düşürdüler ama birkaç ay sonra tekrar artacak
Daha kötüsü kapıda
2023 yılında gelir dağılımında marjinal de olsa bir iyileşme nasıl sağlandı? Çünkü, 2023 seçim yılıydı. Başta asgari ücret olmak üzere ücretler göreceli olarak artırıldı. O günden sonra uygulanan kemer sıkma programının gelir dağılımını daha da bozduğunu kestirmek zor değil.
Bugün TÜİK’in 2024’ün son günlerinde yayımladığı üç önemli istatistik üzerinde duracağız.Önce gelir dağılımı verilerinden başlayalım. 2023 yılını referans alan 2024 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması gelir dağılımında hafif bir düzelmeye işaret ediyor. Ne var ki Türkiye’de gelir dağılımının çok bozuk olduğu, AKP döneminde giderek bozulduğu gerçeği, yani “büyük resim” değişmiyor. Örneğin 9 yıl öncesine göre en zengin yüzde 20’nin toplam gelirden aldığı pay yüzde 46,5’ten yüzde 48,1’e yükselmiş. Buna karşın ortada yer alan 3 yüzde yirmilik dilimin de pastadaki payı belirgin biçimde gerilemiş. 2’nci dilim yüzde 10,7’den yüzde 10,4’e; 3’üncü dilim yüzde 15,2’den yüzde 14,6’ya; 4’üncü dilim ise yüzde 21,5’ten yüzde 20,7’ye düşmüş. En alt dilimde ise yüzde 6,1’den yüzde 6,3’e küçük bir düzelme meydana gelmiş.
Yüzde 5’lik dilimlere bakınca ise en yüksek yüzde 5’in gelirin yüzde 23,1’ini, buna karşın en düşük yüzde 5’in gelirin yüzde 1’ini kazandığını, arada 23 kattan fazla bir uçurum bulunduğunu görüyoruz. Gelir dağılımı ölçümünde çok yakından izlenen Gini katsayısı sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça ise bozulmayı ifade eder. Bu katsayı 2014’te 0,397 iken, bugün 0,413’e ulaşmış. Yine en zengin yüzde 20 en yoksul yüzde 20’nin 2014’te yüzde 7,6 katını kazanırken bu oran 2023’te yüzde 7,7’ye çıkmış. En zengin yüzde 10 en yoksul yüzde 10’un 13,3 katı kazanırken bu oran aynı düzeyde kalmış.
Seçim yılı etkisi belirgin
Peki 2023 yılında gelir dağılımında marjinal de olsa bir iyileşme nasıl sağlandı? Çünkü, hatırlayalım 2023 seçim yılıydı. Başta asgari ücret olmak üzere ücretler göreceli olarak tatminkâr artırıldı. Seçim bitene kadar ÖTV-KDV zamları ertelendi. “Yönetilen yönlendirilen” fiyatlar denen doğalgaz, elektrik, su, köprü-yol geçiş ücretleri seçim bitene kadar yavaş fiyatlandı. Kredi kartı veya tüketici kredisi ile düşük faiz koşullarında elverişli şartlarda borçlanmak olanaklıydı. Başka etmenler bir yana, bu yanıltıcı koşulların yarattığı “narkoz etkisi” ile Erdoğan seçimleri kazandı. O günden bu yana uygulanan kemer sıkma programının gelir dağılımını daha da bozduğunu kestirmek zor değil. Ayrıntılı verileri 2025 yılında göreceğiz. Ama şimdiden tüm göstergelerin çok daha kötü çıkacağını söyleyebiliriz.
Kazanç kapısı istatistikleri
Daha az bilinen ve izlenen kazanç yapısı istatistikleri de ilginç veriler içeriyor. Çalışmanın referans döneminde brüt asgari ücret 13.415 TL iken aylık ortalama brüt ücret 23.789 TL olmuş. Demek ki asgari ücret ortalama ücretin oldukça yüksek bir oranına, yüzde 56,4’üne denk geliyor. Ücretlerdeki toplumsal cinsiyet farkı da oldukça belirgin. Erkeklerin ortalama brüt ücret 24.011 TL, buna karşın kadınların 23.344 TL. Diğer bir ifadeyle asgari ücret kadınların ortalama ücretinin yüzde 57,5’ine eşit.
İkramiye, prim gibi düzensiz ödemeler, yemek-ulaşım gibi ayni ödemeler katılarak hesaplanan aylık ortalama brüt kazanç ise 26.402 TL. Bu rakam erkeklerde 26.638 TL, kadınlarda ise 25.931 TL.
Eğitim durumuna göre brüt kazançlara bakınca, eğitim düzeyi arttıkça beklendiği gibi brüt ücretin arttığını, ancak en büyük primi yükseköğretimin yaptığını gözlemliyoruz. Yükseköğretim erkek-kadın arısında ücret makasının da en fazla olduğu pozisyon. Şöyle ki, ilkokul ve altı eğitim gören erkekler yılda 188.898 TL kazanırken ortaokul bunun yaklaşık 11 bin, lise ortaokulun 30 bin, yükseköğretim ise lisenin 134 bin üzerinde getiri sağlıyor. İlkokul ve altında kadın erkek farkı 25 bin iken, yükseköğretimde 63 bine kadar yükseliyor. Prim, ikramiye ve ayni ödemelerde de eğitimin sıçramalı getirisi var. İlkokul ve altında yıllık yan gelirler erkeklerde 18 bin, kadınlarda 12 bin iken, yükseköğretimde erkekler için 67 bin, kadınlar için 53 bin bir ek gelir söz konusu.
Brüt ortalama kazançlar ekonomik faaliyet ayrımı bazında incelenince, en yüksek ortalama brüt kazancın 640 bin TL ile finans ve sigorta faaliyetlerinde olduğunu, onu bilgi ve iletişimin izlediğini görüyoruz. En düşük kazanç ise 213 bin TL ile konaklama ve yiyecek faaliyetleri ve 219 bin TL ile gayrimenkul faaliyetlerinde. Yüksek gelirli sektörler kolayca tahmin edileceği gibi asgari ücretli oranının en düşük, düşük gelirli sektörler ise asgari ücretle çalışmanın en yaygın olduğu meslekler.
Kısaca, ücret ve kazançlarda eğitimin çok belirleyici bir rolü var. Kadınlar tüm kategorilerde erkeklerden düşük kazanca sahip. İş kolları arasında da derin kazanç farklılıkları göze çarpıyor.
Göreceli yoksullukta hızlı artış
Aralık 2024’te paylaşılan diğer bir araştırma da 2023 yılını yansıtan Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri. Medyan gelirin, yani her 100 yurttaşın 50’nci sırada yer alanının gelirinin yüzde 50’sinin altında gelire sahip olanlar diye tanımlanan göreceli yoksulluk oranı 0.1 puan artışla yüzde 13.6’ya yükselmiş. Kriteri medyan gelirin yüzde 60ı olarak belirleyince ise göreceli yoksulluk 0.1 puan düşüşle 21.2’ye inmiş.
Ancak gelir dağılımı istatistiklerinin gösterdiği gibi orta gelir grubunda yer alanların gelirleri belirgin biçimde düşüyor. O nedenle onların yüzde 50’sinin veya yüzde 60’ının altında geliri olanların ölçümü gerçeği tam yansıtmıyor. Olsa olsa yoksulluğun genelleşmesi gibi bir olgudan söz edebiliriz.
İzlenen diğer bir gösterge, maddi ve sosyal yoksunluk oranının ise yüzde 14.4’ten, yüzde 1.1 puan azalışla yüzde 13.3’e indiği açıklandı. Burada hane düzeyinde otomobil sahipliği, ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme, ısınma ihtiyacını karşılayabilme ve mobilyalar eskidiğinde değiştirebilme durumuna bakılıyor.
Birey düzeyinde ise eskimiş giysiler yerine yenisini alabilme, düzgün bir çift ayakkabıya sahip olabilme, ayda en az bir kez tanıdıklarıyla toplanabilme, ücretli boş zaman faaliyetlerine katılabilme, kendini iyi hissetmek için bir miktar para harcayabilme ve kişisel amaçlı internet sahipliği olarak belirlenmiş.
Maddi ve sosyal yoksunluk kriteri ise, belirtilen on üç maddenin en az yedisini karşılayamayanlar olarak tanımlanmış. Takdir edileceği üzere bu kriterler çok subjektif. Örneğin tanıdıklarımla ayda en az bir kez toplanıyorum da bir kuru çayla mı geçiştiriyorum, yoksa dilediğimce yiyip-içip arzularımı gerçekleştiriyor muyum? Ayrıca yine 2023’ü kapsadığı için araştırma faizlerin görece düşük, borçların faizlerini ödemenin fazlaca zor olmadığı bir döneme denk geliyor. Büyük olasılıkla seneye anket yenilendiği zaman bu yoksulluk kriterinin de kötüleştiğine tanık olacağız.
İstanbul'da yaşamak ateş pahası
Halkı yoksulluğa mahkum eden iktidar, TÜİK’in yüzde %44,38 olarak açıkladığı yılsonu enflasyonuna rağmen asgari ücreti %30 arttırdı. İstanbul’da yaşam maliyetiyse 77 bin TL’nin üstünde. İPA Başkanı Gökçe, “Ülke büyüyorsa bu refahtan sadece zenginler pay alıyor. Birileri için kalkınma, ötekiler için sefalet anlamına geliyor” dedi. İktidar eliyle yaratılan ekonomik kriz, ülkede her geçen gün biraz daha fazla derinleşirken halk, yaratılan bu yoksulluk ortamında kaderine terk edilmiş durumda.Son yıllarda enflasyonla birlikte artan borçluluk oranları bile iktidarın propaganda aracına dönüşen Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerinde gizlenemiyor.TÜİK verilerine göre 2024 yılsonu enflasyon oranı yüzde 44,38 olurken asgari ücreti yüzde 30 artış ile 22 bin 104 TL’ye yükselten Saray rejimi de halka sefalet ücretleri reva görüyor.
İktidarın sermaye yanlısı politikalar ile birlikte krizin olanca faturası halkın sırtına yüklediği, yurttaşları düşük ücretlere mahkum ettiği koşullar ise daha fazla borçlanmayı yaratıyor. Kredi ve kredi kartlarındaki borçlanma tutarları da bu tabloyu gün yüzüne çıkarıyor.
İPA Başkanı Dr. Buğra Gökçe 'de yaptığı açıklamada şunları dile getirdi; Çocukların bir bölümü okula gitmiyor. Okusam ne olacak diyor. Bu memlekete en büyük kötülük, çocukların bu ülkeye inancını kaybetmesi. 4,7 milyon ne eğitimde ne istihdamda öğrencimiz var. Ev genci olmuş vaziyette ve kötü alışkanlıklara çok açık. Devletin problemi olması gereken mevzular bunlar. Çünkü bu gençler ülkenin geleceği. Gençler umudunu kaybettiğinde yurt dışına gidiyor. Bulunduğu, çalıştığı ülkede öğrendiğini, gördüğünü bizim ülkemize getirecek, bizim ülkemizin kalkınmasına da kullanabilecek bir değer verirseniz bu gençlere, bu ülke için iyi bir iş yapmış olursunuz.
Çocukları okutamıyoruz!
Yanlışlar silsilesi ailelerin çocuklarını okutabilmelerine olan inanç ve güç ekonomik anlamda da ortadan kalkıyor. Bu kalktığında çocukların da umudu ortadan kalkıyor aynı zamanda. Olan biteni çocuklar da görüyor ve okulu bırakıyor. 2019’da 15-17 yaş grubu çocuk istihdamı yüzde 15,9’muş. 2023’te yüzde 22,1’e çıkmış. Resmi verilerle çocuk işçi sayısı 853 bin. Gayri resmi olarak 2 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Çocuklarımızı okutamıyoruz. Bir gelecek umudu veremiyoruz. Çalıştırıyoruz, çalıştırırken de öldürüyoruz. Böyle bir düzen olur mu? Gençler, ülkeden kopuyor. Emekli mutsuz, pazarda akşam saati sebze toplama derdinde. Kim mutlu? Bir mutlu yüzde 20’lik azınlık var.