Gazeteci, gazetecidir!
Bu haftaki köşe yazımda sizlerin de bildiği, tanıdığı Gazeteci sevgili Mehmet Mert ile olan programımızı kaleme dökmek istiyorum. Geçtiğimiz haftalarda Mehmet Mert, yapımcılığını Murat Dede’nin üstlendiği “Gizli Özne” programımıza konuk oldu ve bu programda hem kendi hayatıyla ilgili, hem de gazetecilikle ilgili değerli anlatımlarda bulundu.
Anadolu'nun en ücra semtinde Kars'ın Ermenistan sınırında bir köyde doğan Mehmet Mert, o yılları şöyle anlatıyor: “Doğduğum zaman elektrikle sanırım 10-11 yaşında tanıştım. O dönem ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite okumak herkesin hayaliydi. Ben de lisede başarılı bir öğrenciydim ve okumak için İzmir'e doğru yola çıktım ama o kadar kolay olmadı, çünkü babam devlet memuruydu ve 8 evladı vardı, sekizine de bakmak zorundaydı… Bir gün karşı karşıya geldik ve bana dedi ki: ‘Mehmet üzgünüm seni okutamam.’ Sene 1987. İzmir’e okumak için gelmiştim ve bir anda hayatla karşı karşıya kaldım. Daha o gün kendimi sokağa attım ne yapabilirim, ne edebilirim? diye. Daha ortaokuldayken benim karikatürüm güzeldi. Duvarlara yazılar yazardım tebeşirle, hatta hala saklıyorum karikatür derecelerim de var. İstanbul'a geçtim, İstanbul'da da yine Bakırköy'de ansiklopedi sattım, karikatür çizdim.”
Gazeteci olma fikrinin aklından bile geçmediği anlatan Mehmet Mert, bir anda kendini Bakırköy’de bir gazete ofisinde buluyor. Habere gitmeye başlıyor, muhabir oluyor, köşe yazıyor, grafik yapıyor derken gazeteciliğin belki de A'dan Z'ye her bölümünde bulunuyor. Çok fazla ve hızlı çalışan Mehmet Mert o günleri şöyle anlatıyor: “Bir arkadaşım bir gün bana şöyle demişti: ‘Ya bu 24 saat bana yetmiyor, keşke günler 35 saat olsa’. Gerçekten ben galiba 35 saatlik bir zaman diliminde çalıştım; aynı anda iki, üç iş yaptım. Çalışma arkadaşlarımdan birisi de Ahmet Hakan’dı. Ahmet Hakan’la 91 yılında beraber çalışıyorduk bir yerel gazetede. Yine oradan TGRT’ye geçip ‘Ayna’ programını yapmaya başladık. Ahmet oradan kanal 7'ye geçti. Ben Show Haber’de çalıştım Tuncay Özkan'la. Demirören Haber Ajansı’nda çalıştım o zaman Doğan Haber Ajansı’ydı. Tempo Dergisi’nde çalıştım. Ama bir türlü o yerel imajından kurtulamadım çünkü ilk 10 yılda gazeteciliğin A'dan Z’ye her bölümünde bulunduğum için en çok beni üzen Deha muhabiriyken haberlerimin yayınlanmamaya başlaması oldu. Bugün ben bu programda da her şeyi konuşabilir miyim? zannetmiyorum, ondan oldu. Damga’da da her şeyi yazamam.”
Gazeteciliğin her alanında çalışan Mert, ilk gazetesini ve şu anda okumakta olduğunuz Damga’yı nasıl kurduğunu şu sözlerle dile getiriyor: “Ne yapmalıyım?’ diye düşünürken Büyükçekmece'de ‘Haberdar’ diye bir gazete kurdum 2002 yılında ve o yıllarda Habertürk de internet gazeteciliği kurdu, televizyon kurma peşindeydi. Habertürk’le Haberdar biraz karıştırılıyordu. Zaman içerisinde Haberdar’ı büyüttük. Son 10 yıldır da 3-4 ortaklı ‘Damga’ adındaki gazeteyle İstanbul'a yayın yapmaya çalışıyoruz; günlük basmaya çalışıyoruz, dağıtmaya çalışıyoruz.”
“Gazeteci var; bugün yapılan kamuoyu araştırmalarında ‘En çok kime güveniyorsunuz?’ denildiği zaman ilk üçe girenler listesinde. Gazeteci var akla gelince ‘Aman Allah'ım nereden çıktı bu adam?’ diyeceğimiz insanlar var!” diye konuşan Mehmet Mert, medyanın parayla tanışmasının getirdiği olumsuz sonuçları şu sözlerle aktarıyor:
“Bu işi doğru yapan, adil, demokrat, namuslu, haysiyetli, onurlu, şerefli, karakterli olan gazeteciler toplumdan hak ettiği değeri alıyorlar, bunun tersi olanlar da aynı şekilde. Maalesef günümüzde gazetecilik ‘yandaş mısın, karşıt mısın, muhalif misin?’ diye ayrılıyor ya, bu da tam bir iğrenç! Gazeteci gazetecidir! Bunu bu hale gelmesinin en büyük sorunu maalesef Türkiye'de medyanın parayla tanışması ve satın alınması. 50 sene önce gazetelerin sahipleri gazetecilerdi, bugün holding sahipleri ve siyasetçiler. Bu da tabii gazetecilere de yansıyor. Adam şöyle oturuyor kameraya bakıyor fikrini söyleyemiyor ki, yani kendi fikrini söylemiyor kanal sahibinin duymasını istediğini söylüyor, patronunun duymasını istediğini söylüyor veya yazıyor. Dolayısıyla bu ayrımı doğru yapan gazeteciler belki para kazanmıyor, belki itibar edinemiyor, belki birtakım avantajlı yaşam yaşayamıyordur ama doğru insanların takdirini alıyordur.”