![yazar](https://www.damgagazetesi.com/uploads/users/avatar-1733332796.jpg)
Ölünce beni kim yıkayacak?
![Ölünce beni kim yıkayacak?](https://www.damgagazetesi.com/cropImages/760x/uploads/makaleler/2025/1/866-olunce-beni-kim-yikayacak.jpg)
İstanbul’un farklı noktalarında asılı duran afişte yazılı bu soru zihnime kazındı: “Ölünce beni kim yıkayacak?” Biraz korkutucu bir havası vardı, kabul ediyorum. Ama aynı zamanda insanı düşündürüyordu. Ölümle yüzleşmenin başka bir boyutuna dokunuyordu sanki.
Boş bir an bulduğumda bu afişlerin tanıtımını yaptığı diziyi izlemeye başladım: Gassal. Bir ölü yıkayıcısının hikayesini konu alan, alışılmadık, karakomik, trajikomik, hatta psikokomik olarak adlandırılabilecek bir dizi. Kahramanımız Baki, her gün ölülerle yüzleşirken aslında kendi ölüm korkusuyla da hesaplaşıyor. Dizinin temel sorusu da bu zaten: Ölümle yüzleşmek ile ölülerle yüzleşmek aynı şey mi?
Baki’nin en büyük endişesi, ölürse onu kimin yıkayacağı. Ölü suyunun da bir sıcaklığı olduğunu söylüyor. Şaka gibi ama bir o kadar gerçek bir cümle. Hayatımız boyunca hep başkaları için yaşarız; ama ya ölüm? O an, insanın zihnine işte böyle garip sorular yerleşiyor.
Bu diziyi izlerken rahmetli babamı düşündüm. Ölmeden önce sık sık vasiyet ederdi: “Beni köyde tanıdık birine sakın yıkatmayın!” Küçük yerlerde, ölülerin yıkanması eşe dosta bırakılırdı, ardından dedikodular eksik olmazdı: “Gözü açık gitti, altına etti, bakılmadı, pis öldü vs…” Neyse ki bu devir kapandı. Artık profesyonel gassallar cenazeleri hazırlıyor. Babama da nasip oldu, usulüne uygun yıkandı ve kefenlendi.
Ama bu sürecin bir başka boyutu var: Vedalaşmak. Gasilhanede ölünün yıkanıp kefenlenmesi, yakınlarını da ölümle yüzleştiren bir an. Sevdiğiniz insanı musalla taşında soğuk yüzüyle görmek, artık hayatta olmadığını kabullenmeye başlamak demek. Ani ölümlerde, ölenin yokluğunu kavramak zordur. Ama bir gassalın ellerinden çıkan o son dokunuş, kefene sarılı bedeni görmek… İşte o an bilinciniz kabul eder gerçeği.
Bu ritüel sadece ölüye değil, geride kalanlara da hizmet eder. Bazen bir daha asla göremeyeceğiniz birine son kez dokunma fırsatınızdır. Belki bir daha asla duyamayacağınız o sıcaklığın yerini, huzur veren bir teslimiyet alır.
Ben de bunu yaşadım. Annem öldüğünde, “Asla yapamam,” dediğim şeyi yaptım. Onu yıkadım. Kendimi bu göreve hazırlarken düşündüğüm tek şey, “Anneme son bir kez dokunmam gerekiyor,” oldu. Tahmin edemeyeceğim kadar huzur verici bir deneyimdi. Çünkü aslında o son dokunuş, ölümle vedalaşmak değil; sevgiyle buluşmaktı.
Bu yüzden Baki’nin korkusu hepimize tanıdık geliyor. Ölüm, en nihayetinde, hepimiz için cevabı olmayan bir soru. Ama belki de önemli olan, bu soruyu sorabilmek: “Ölünce beni kim yıkayacak?”
Sonrası mı? Sonrası sevdiklerimizin ve geride bıraktığımız hayatın bıraktığı bir iz. Gerisi zaten hepimizin malumu…