![yazar](https://www.damgagazetesi.com/uploads/users/avatar-1729833960.jpg)
Geleceğin enerji portresi
![Geleceğin enerji portresi](https://www.damgagazetesi.com/cropImages/760x/uploads/makaleler/2024/12/658-gelecegin-enerji-portresi.jpg)
Fosil yakıtların neden olduğu çevresel sorunlar, enerji politikalarını yeniden şekillendiriyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. Güneş ve rüzgâr enerjisi kadar gündemde olmayan bazı yenilenebilir enerji kaynakları, sürdürülebilir bir geleceğin inşasında büyük potansiyele sahip.
Listenin ilk sırasına koyabileceğimiz jeotermal enerji, yer altındaki sıcak su ve buharın enerjiye dönüştürülmesiyle elde ediliyor. Türkiye, jeotermal enerji üretiminde dünyada dördüncü sırada ve Avrupa’da lider konumda. Şu anda kurulu güç 1.700 MW’a ulaştı ve bu kapasiteyle yılda 8 milyon ton karbon emisyonu önleniyor.
Dünya genelinde jeotermal enerji kapasitesinin 2023 itibarıyla 16.000 MW’ı geçtiği kaydediliyor. Bu teknolojinin cazibesi, 365 gün 24 saat enerji üretme kapasitesine sahip olması. Gelecekte, jeotermal enerjinin konut ısıtma, tarım ve endüstriyel proseslerde daha yaygın kullanımı, maliyetleri azaltacak ve yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandıracaktır.
Diğer alternatif yenilenebilir enerji kaynağı olan hidrojen enerjisi ise karbon emisyonlarını sıfırlama potansiyeline sahip. “Yeşil hidrojen” adı verilen ve tamamen yenilenebilir enerjiyle üretilen hidrojen, fosil yakıtlardan elde edilen geleneksel hidrojenin yerini almaya başladı.
Uluslararası Enerji Ajansı'na göre, 2050 yılına kadar hidrojenin küresel enerji tüketimindeki payı %18’e ulaşacak. Avrupa Birliği, bu dönüşümün gerçekleşebilmesi için 2030’a kadar 430 milyar dolarlık bir bütçe ayırmış durumda. Ülkemiz de yeşil hidrojen teknolojisine yatırım yapmaya başladı ve özellikle güneş enerjisinden hidrojen üretimi üzerine projeler geliştiriliyor.
Hidrojenin enerji depolama alanındaki rolü ise oldukça önemli. Örneğin Almanya’da yenilenebilir enerji fazlasını hidrojen olarak depolayan tesisler, elektrik şebekesindeki dalgalanmaları azaltıyor. Bu teknoloji, enerji arz güvenliğini artırırken karbon nötr bir geleceği mümkün kılıyor.
Dünya yüzeyinin yüzde 70’i suyla kaplı olmasına rağmen dalga ve gelgit enerjisinden henüz istenilen düzeyde yararlanılmıyor. Bu enerji türü, denizlerin hareketinden elektrik üretilmesini sağlıyor. Potansiyel oldukça büyük; dalga enerjisinin, dünya enerji ihtiyacının %10’unu karşılayabileceği tahmin ediliyor.
Avrupa ülkeleri, dalga ve gelgit enerjisi yatırımlarında öncü konumda. 2023 yılında bu alandaki enerji üretim kapasitesi %40 artış gösterdi. İskoçya, dalga enerjisiyle 100.000’den fazla hanenin enerji ihtiyacını karşılayan projeler geliştiriyor. Türkiye ise 8.000 km’den uzun kıyı şeridiyle bu alanda büyük bir potansiyele sahip. Özellikle Karadeniz ve Marmara kıyıları, dalga enerjisi yatırımları için uygun bölgeler arasında.
Yenilenebilir enerji kaynakları arasındaki okyanus termal enerji ise yüzeydeki sıcak su ile derinlerdeki soğuk su arasındaki ısı farkını kullanarak enerji üretiyor. Tropik bölgelerde büyük bir potansiyele sahip olan bu enerji kaynağı, düşük karbon emisyonu ve sürekli üretim kapasitesiyle dikkat çekiyor.
Hawaii’de bir okyanus termal enerji santrali, pilot proje olarak dünya enerji sistemine kazandırıldı. Bu tür projelerin yaygınlaşması, okyanus enerjisinin küresel enerji karışımındaki payını artırabilir.
Verilerle yenilenebilir enerji kaynaklarını değerlendirecek olursak küresel yenilenebilir enerji yatırımlarının 2023 yılında 1,1 trilyon doları aştığını; jeotermal enerji sektörünün her yıl ortalama yüzde 4 oranında büyüdüğünü; hidrojen enerjisinin maliyetinin son 10 yılda yüzde 60 azaldığını; dalga ve gelgit enerjisinin küresel enerji kapasitesine katkısının 2030’a kadar 5 kat artmasının beklendiğini söyleyebiliriz.
Alternatif yenilenebilir enerji kaynakları, enerji bağımsızlığını artırmak, karbon emisyonlarını azaltmak ve ekonomik kalkınmaya katkı sağlamak için eşsiz fırsatlar sunuyor. Yenilikçi teknolojilere yapılan yatırımlar, enerji geleceğimizi şekillendirirken çevresel sürdürülebilirliği de garanti altına alıyor.
Geleceğin enerjisi, derin denizlerde, yer altının sıcak katmanlarında ve kimyasal reaksiyonların sağladığı temiz enerji kaynağında gizli. İnsanoğlu bu potansiyeli doğru yönetirse gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz.