Temiz enerjide geleceğin rotası
Geleceğe güzel bir dünya bırakmak için enerji kaynaklarının sürdürülebilirliğinin sağlanmasına ihtiyaç var. Ülkemiz coğrafi avantajları sayesinde yenilenebilir enerji kaynaklarında özellikle de rüzgâr enerjisinde önemli bir potansiyel barındırıyor. Ancak bu potansiyelin ne kadarını kullanıyoruz ve bu alanda hangi çalışmalar yapılıyor?
Türkiye’nin rüzgâr enerjisi için en avantajlı bölgeleri Ege, Marmara ve Akdeniz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na göre Türkiye’nin ekonomik olarak değerlendirilebilir rüzgâr enerjisi potansiyeli yaklaşık 48 bin megavat (MW). Bu, Türkiye’nin toplam enerji ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayabilecek bir kapasitedir.
2023 yılı itibarıyla Türkiye'nin rüzgâr enerjisi kurulu gücü 12 bin MW’yi aştı; bu Türkiye’nin toplam elektrik üretim kapasitesinin yaklaşık %11’ine denk geliyor. Ancak bu durum potansiyelimizin sadece dörtte birine ulaşabildiğimizi gösteriyor.
Rüzgâr enerjisi yatırımları son 10 yılda ciddi bir ivme kazandı. Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) projeleri kapsamında yapılan ihale süreçleri, özel sektörün de bu alanda güçlü bir şekilde yer almasına olanak tanıdı. Bu sayede, özellikle yerli ekipman üretimi ve teknoloji transferi konusunda önemli ilerlemeler kaydedildi. Bugün Türkiye, rüzgâr türbini üretiminde dünya çapında ihracat yapabilen bir ülke konumuna geldi.
2025 yılı için rüzgâr enerjisinden elektrik üretiminin toplam üretimdeki payını %15’e çıkarmak hedefleniyor. Bu doğrultuda yeni YEKA projeleri planlanıyor. Ayrıca deniz üstü (offshore) rüzgâr enerjisi projeleri için de çalışmalar hızlanmış durumda. Bu projelerde Çanakkale ve Saros Körfezi gibi alanlar öne çıkıyor.
Rüzgâr enerjisi, fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltarak karbon emisyonlarını düşürmede önemli bir role sahip. Türkiye’deki rüzgâr santralleriyle yılda yaklaşık 20 milyon ton karbon emisyonunun engellendiği tahmin ediliyor.
Ekonomik açıdan rüzgâr enerjisi yatırımları enerji ithalatını azaltırken yerel ekonomilere de katkı sağlıyor. Örneğin türbin üretiminde yerli sanayinin desteklenmesi sayesinde binlerce kişiye istihdam sağlanıyor.
Rüzgâr enerjisi sektörü hızlı gelişse de bu sahada yaşanan zorluklar da var. Özellikle finansman ve bürokratik süreçlerin uzaması, yatırımların hızını kesiyor. Ayrıca rüzgâr santrallerinin kurulumunda çevresel etkiler ve yerel halkın tepkileri gibi önemli faktörler de dikkate alınmalıdır.
Her şeye karşın Türkiye’nin yenilenebilir enerji politikalarını kararlılıkla sürdürmesi gerekiyor. Hem iklim değişikliği ile mücadele hem de enerji bağımsızlığını sağlama açısından rüzgâr enerjisi, ülkemizin geleceğinde anahtar role sahip.
Ülkemiz, rüzgâr enerjisi potansiyelini daha fazla değerlendirebilmek için daha proaktif adımlar atmalı. Mevcut projelerin hızlandırılması, yerli ve yabancı yatırımcıların teşvik edilmesi, enerji depolama teknolojilerinin geliştirilmesi bu alandaki başarımızı daha da artırabilir.
Unutmayalım ki rüzgâr, sadece doğadan gelen bir enerji kaynağı değil aynı zamanda temiz ve sürdürülebilir bir geleceğin anahtarıdır. Türkiye, bu gücü arkasına alarak hem ekonomik hem de çevresel açıdan büyük bir sıçrama yapabilir.
(Not: Bu yazıda Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB) ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerinden faydalanılmıştır.)