Algoritma köleliği
Neredeyse herkes kitabını okumasa bile Platon’un Mağara Alegorisini duymuştur. Bu alegori Platon’un milattan önce 340 yılında yazdığı Devlet adlı eserinin yedinci kitabında yer alır. Platon’un kardeşi Glaukon ile arasında geçen diyalogdan oluşan bu meşhur alegoriye göre insanlar bir mağarada zincirlenmiş haldedir. Kımıldamadan sadece karşılarındaki duvara bakarlar. İnsanların arkalarında yani mağara girişinde ise bir ateş yanmaktadır. Bu insanların gördükleri tek şey ise mağara girişinden geçen insanların ellerindeki nesnelerin mağarada yanan ateşin etkisiyle duvara yansıyan gölgeleridir.
İnsanların yaşadığı dünyayı anlatmaya yarayan bu alegoriye göre iki tane dünya söz konusudur: Mağaranın içindeki dünya ve mağaranın dışı. Sorular ve diyalog ile bu iki dünyayı son derece basit bir dille anlatan Platon’a göre insanlar, mağara içindeki dünyayı ve duvara yansıyan gölgeleri tek gerçek olarak kabul eder. Anlatının devamında mağarada zincirli insanlardan birinin oradan kurtulup mağara dışına çıkması durumunda ne olacağı sorgulanır. Zincirlerinden kurtulup mağara dışındaki dünyayı deneyimleyen insan kendi için mutluyken mağaradaki arkadaşlarına acır. Mağaranın karanlığına alışkın gözler gün ışığına alıştıktan sonra o gölgelere farklı gözle bakar. Böylece koşullar değiştiğinde insanın da değiştiği vurgulanır. Artık önemli olan gölgeleri görmek değil dışarıdaki dünyayı anlatmaktır. Tabi inandırabilirse…
Antik Çağ’da Platon’un tanımlamaya çalıştığı dünyadan bugüne geldiğimizde insanların algılarını yöneten ve adeta köleleştiren önemli bir sorunla yüzleşiyoruz. O sorun ise dijital iletişime yön veren algoritmalar. Geçtiğimiz hafta Oxford Sözlüğü yılın kelimesini açıkladı: “Brain rot” yani “beyin çürümesi”. Dijital platformların yoğun mesaj bombardımanı karşısında insan zihninin yorulmasıyla entelektüel durumunun kötü yönde bozulması olarak tanımlanıyor. Bu kavramın ortaya çıkmasını sağlayan zemin ise sosyal ağlarla ve bu ağların içeriğine erişmemizi sağlayan algoritmalar ile ilişkili. İşte içinde olduğumuz dünyada bizi köleleştiren, ekrana bağımlı hale getiren algoritmalar duygularımızı yönetiyor, algımızı etkiliyor ve sonuçta bize ait olduğunu düşündüğümüz seçimleri yapacak şekilde bizi yönlendiriyor.
Algoritma ve seçimler
2016 yılında Amerika seçimlerinde kazanamaz denilen Trump’ın kazanmasında en fazla etkisi olan faktörlerden biri dijital kampanyasının Instagram, Twitter, Facebook gibi sosyal medya platformlarının algoritmaları tarafından öne çıkarılacak şekilde düzenlenmesi olmuştu. Kişiselleştirilerek yaşa, cinsiyete vb. verilere en uygun içerik, doğru hedef kitleye ulaştırılmıştı.
2016 seçimlerinde algoritmanın gücünün kullanıldığının anlaşılmasını sağlayan skandal ise 2018 yılında patlak verdi. İngiltere merkezli veri analiz şirketi Cambridge Analytica, bir kişilik test uygulaması geliştirdi. Bu uygulama ile sadece test yapılmıyor aynı zamanda uygulamayı kabul eden kişinin ve tüm arkadaş listesinin Facebook hesaplarına da erişilebiliyordu. Neredeyse 87 milyon kişinin verilerine ulaşıldı. Onlara hedeflenmiş reklamlar gösterilerek seçim tercihlerini etkilemek için algoritmanın gücünden yararlanıldı.
Aslında 2024 yılı Amerika Başkanlık seçiminde de tablo farklı değildi. X platformu sahibi Elon Musk, desteklediği Trump’ı ön plana çıkaran paylaşımlar için X’in algoritmasını değiştirdi. Musk’ın paylaşımlarının görüntülenme ve retweet sayıları orantısız bir şekilde arttı. Bir araştırma ise Musk’ın paylaşımlarının % 87’sinin seçimle ilgili yanıltıcı içerikte olduğu sonucuna ulaştı. Zaten Elon Musk kendi hesabından Trump’ın rakibi Harris hakkında sahte videolar yayınlayarak da bu yarışı kazanmak için ne kadar sertleşebileceğini göstermişti. Trump’ın zaferi sonrası Elon Musk’ın paylaştığı “Artık medya sizsiniz” mesajı ise çok dikkat çekici. Bu mesajı birazda sosyal medya kullanıcıların tercihlerinin yanlış bilginin ve yanıltıcı iddiaların yayılmasını destekleyerek etkilenebildiği çerçevesinde okumak gerekiyor.
Algoritma bunu nasıl yapıyor diye soracak olursak bunun cevabı etkileşim. Kullanıcıların etkileşim oranı, sosyal ağ platformunda bağ kurmayı ve popülerliği arttırmayı amaçlayan algoritmalara hizmet ediyor. En çok takip ettiklerimizin paylaşımlarını karşımıza getiriyor, daha kelimeyi tamamlamadan Google Arama Motoru aradığımız kelimeyi tamamlıyor ve binlerce içeriği önümüze listeliyor. Sahte bir haber, bir anda milyonlarca kişiye erişecek şekilde görüntüleniyor. Yani algoritma, kullanıcıların erişecekleri veriye etki eden bir güce sahip olduğunda manipülasyon etkisi de başlıyor. Sosyal ağları kullananların nefreti, öfkesi, linç etme arzusu, daha fazla beğenilme isteği içeriğe ve etkileşime şekil veriyor. Dijital ortamda veri mahremiyetini ihlal etmenin ve manipülasyon tehlikesi yaratmanın yolu algoritmalardan geçiyor. Haliyle düşüncemizi, algımızı, tercihlerimizi ve duygularımızı tehdit ediyor.
Algoritma güncelleme sorunu
Bu algoritmalar teknoloji devi sosyal medya sitelerinin şirketleri tarafından zaman zaman güncelleniyor. Bu güncellemeler en son kasım ayında gerçekleşti ve internet haber sitelerinin trafiğini bir hayli düşüren bir etki yarattı. Google, bağımsız habercilik yapan isimlerin ve kurumların haberlerini keşfet ve haberler sekmesinden kaldırdı. Bunun sonucunda alternatif olarak adlandırabileceğimiz bağımsız medya siteleri yüzde seksen oranlarına varan bir ziyaretçi kaybı ile karşı karşıya kaldı. Alternatif medyayı tanımlarken bağımsız vurgusu yapmamın bir nedeni küçük bütçelerle ama ticari çıkar gütmeden daha özgür haber yapmayı amaçlamaları. Bu nedenle ziyaretçi kaybının en ağır sonucu reklam gelirinin azalmasıydı. Tabi bir de anaakım mecralarda yer bulamayan toplulukların, medyada temsil edilme oranı sorunu söz konusu.
Ancak Google daha önceden bu değişikliğin yapılacağı duyurmuştu. Haber sitelerinin bu bilgiyi dikkate alarak hazırlık yapmaması, kopyala yapıştır haberciliği yapmaya devam etmeleri önemli bir problem niteliğindedir. Yani bu algoritma değişikliğinden zarar görmemenin formülü birazda gerçek ve özgün haber yapmak gibi duruyor. Kaynağı başkası olan ve tıklanmayı amaçlayan içeriğin gelir için tercih edilmesinin de gazetecilik açısından sorunlu olduğuna dikkat çekmek bu noktada önemli.
Google tarafından yapılan algoritma değişikliğinin bir benzeri X sosyal medya platformu tarafından da uygulanıyor. Elon Musk, algoritmanın daha az sayıda takipçisi olan küçük hesapları öne çıkaracağını duyurmuştu. Bunun sonucunda platformun kullanıcıları X’in öne çıkardığı takip etmedikleri hesapların içeriğe maruz kalıyor. X’de paylaşım saati, yorum ve beğeni gibi etkileşim düzeyi, kullanıcının etkileşim kurduğu hesaplar dikkate alınarak seçilen iletiler ön plana çıkarılıyor. Bu değişiklik sonucunda X kullanıcıları nefret söylemi ve ötekileştiren içeriğe maruz kalmaktan ya da “senin için” zaman tünelinde takip etmediği hesapların içeriğini görmekten şikayet edebiliyor.
Dijital mağaranın
zinciri algoritma
Sizce de bu durum Platon’un mağarasındaki kölelik ile benzer değil mi? Sosyal ağlar içinde olduğumuz dijital bir mağara ve kollarımızdaki zincirler de algoritmalar. Kendi sesimizin yankılarını duyuyor, algoritmanın izin vermediği bilgiye erişmekte güçlük yaşıyor ve algımızı yönlendiren içeriğe maruz kalıyoruz.
Bilgi ve hakikatin gerçekliği sorununu anlamaya yarayan bu güçlü metafor aslında bize çözümü de sunuyor. Yani dijital içerik üretenler özgün olmalı, katılıma imkan veren paylaşımlar yapmalı ve dijital mecraların algoritmalarını dikkate almalı. Kullanıcılar ise düşünmek, eleştirmek, sorgulamak, bilgiyi farlı kaynaklardan teyit etmek yani pasif değil aktif bireyler olmalıdır. Yani bir anlamda Platon’un mağarasından kaçan insan gibi zincirlerimizi kırmalı ve gerçek dünyaya karışmalıyız.