"Medya Dayanışma Grubu" adı altında bir araya gelen 12 basın meslek örgütü tarihi bir adım atarak "Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu"nu kamuoyuna açıklandı. Deklerasyon, Ankara'da Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlenen bir etkinlikle duyuruldu. Medya Dayanışma Grubu'nda Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, DİSK Basın İş, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Haber Kameramanları Derneği, Diploması Muhabirleri Derneği ve Ekonomi Muhabirleri Derneği yer alıyor. Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklerasyonu, düzenlenen çalıştaylarda dile getirilen sorunlar çerçevesinde meslek örgütü temsilcilerinin yanı sıra alanda iletişim fakültelerinden akademisyenler ve gazetecilerin yer aldığı bir grup tarafından hazırlandı. Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklerasyonu genel bir değerlendirmenin yapıldığı giriş bölümünün yanı sıra "İfade ve medya özgürlüğü", "Dijital Haklar ve Özgürlükler" ve "Çalışma Yaşamı" ana başlıklarının yanı sıra gazetecilik mesleğinin içinde bulunduğu sorunlara çözümler öneren çok sayıda alt başlıktan oluşuyor.
Mücadeleyi kazandılar
Haklar ve Özgürlükler Deklerasyonu'nun giriş bölümünde, “Biz gazeteciler için, 10 Ocak 1961, saygıyla, kıvanç ve de minnetle andığımız bir tarihtir. O gün bu ülkenin gazetecileri, yeni haklar içeren ve yasayı engellemeye çalışan dokuz gazete patronuna karşı direnişe geçmişlerdi. 'Basın bir kamu hizmetidir' sloganıyla Babıali’yi ayaklandırdılar. Günlerce sürdürdüler mücadeleyi ve sonunda kazandılar. Çalışma koşullarını gazeteciliğe yaraşır hale getiren yasal düzenleme yürürlüğe girdi. Aradan 63 yıl geçti ve biz bugün artık o kazanımların çok gerisindeyiz. Örgüt bolluğu içinde örgütsüz durumdayız, gazetecilerin çoğunluğu sendikasız ve toplu sözleşmesiz. O mücadeleyle kazanılan özlük haklarımızın çoğu yıllar içinde işveren-yargı-siyasi iktidar işbirliğiyle geri alındı. Kalan haklarımız da Basın İş Kanunu ortadan kaldırılarak gasp edilmek isteniyor. Artık güvencesiz, savunmasız ve her an işten çıkarılma tehdidi altında bir mesleğin mensuplarıyız. Siyasi iktidar bir yandan da medyanın büyük bölümünü türlü yöntemlerle kontrolü altına alarak, bağımsız ve nesnel gazetecilik yapma koşullarını sınırlandırdı. Gazetecilere saldırılar, gözaltına almalar, hapse atmalar, erişim engellemeleri ve haber sitelerinin kapatılması olağanlaştırıldı. Üstüne bir de gazeteciliği suçmuş gibi gösteren yasal düzenlemeler yapılarak yeni bir medya düzeni yaratıldı. Ne yazık ki, otoriter rejimin oluşturduğu yeni medya düzeni gazeteciler tarafından da benimsendi, içselleştirildi” denildi.
Sessiz kalamazdık
“Dijital çağın getirdiği teknolojik dönüşüme tam da böyle bir ortamda yakalandık. Teknolojik dönüşüm, gazeteciliği ve haber üretim süreçlerini de dönüştürüyor. Mesleğimizin toplumsal anlamı ve önemine ilişkin zemin kayması yaşanıyor, mesleksizleşiyoruz. Basılı gazetelerin tirajları sürekli gerilerken dijital mecralarda ve sosyal medya platformlarında yeni gazetecilik formları oluşuyor; yeni etik sorunlar ortaya çıkıyor” denilen deklarasyonda, “Böylesi koşullarda sessiz kalamazdık, edilgen olamazdık. Gazetecilik meslek örgütleri olarak inisiyatif almamız gerekiyordu. 12 gazetecilik meslek örgütü olarak bir araya geldik, güçlerimizi birleştirdik. İlk adım olarak koşullarımızı irdelemek, sorunları saptamak, hak ve özgürlüğümüz için mücadeleye girişmek ve dönüşüme öncülük etmek için yol haritası oluşturmamız gerekiyordu. 26-27 Nisan 2024’te 'Gazeteciliğin Dönüşümü ve Arayışlar' başlıklı bir çalıştay ve konferans düzenledik. Burada dile getirilen görüşleri 'Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu'nda topladık. 19-20 Eylül 2024’te düzenlediğimiz ikinci çalıştay ve konferansta taslak metni tartıştık, olgunlaştırdık. Ardından metni son kez gazetecilik örgütleri ile meslektaşlarımızın değerlendirmelerine açtık ve metne nihai şeklini verdik. İktidarın gazeteciliği sınırlandıracak yeni yasal düzenlemeler hazırladığı zorlu bir döneme girerken hak ve özgürlük mücadelemizde rotamızı kaybetmemizi önleyecek, taleplerimizi belirginleştirecek bir yol haritamız var artık elimizde. Eleştirel ve bağımsız gazetecilik, çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Talep ettiğimiz hak ve özgürlükler, topluma karşı görev ve sorumluluklarımızı yerine getirebilmek içindir. Bizim özgürlüğümüz, vatandaşların bilgi edinme hakkını kullanabilmeleri ve doğru bilgilendirilmelerinin ön koşuludur. 'Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu', çalışma haklarımızı ve medya özgürlüğünü yeniden kazanmak için tüm meslektaşlarımıza örgütlü mücadele çağrısıdır” ifadelerine yer verildi.
Şiddete karşı korunmalı
Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklerasyonu'nda dikkat çekici tespit ve öneriler yer aldı. Deklarasyonda Basın Kanunu'nun güncellenmesi gerektiği belirtilerek, “Basın Kanunu, dijital habercilik ile serbest gazeteciliği de kapsayacak biçimde ve gazetecilik meslek örgütleri ile işbirliği yapılarak güncellenmelidir. Avrupa Medya Özgürlüğü Yasası da dikkate alınarak, medya özgürlüğü ve gazetecinin güvenliğinin sağlanmasına yönelik yasal hükümler getirilmelidir. Gazetecilerin editoryal bağımsızlığı güvence altına alınmalı, dijital ortamlardaki korsan saldırılara karşı devlet tarafından korunmaları sağlanmalıdır. Gazetecilere yönelik tehdit ve şiddet, kamusal görevin engellenmesi ve halkın haber alma hakkının ihlalidir. Gazeteciler, fiziki ve dijital ortamlarda maruz kaldıkları her türlü şiddete karşı korunmalıdır. Güvenlik güçlerinin gazetecileri engellemesi, çalışma özgürlüğünü sınırlaması ve şiddet uygulamasına karşı yaptırım uygulanmalıdır. Basın Kanunu’ndaki gazetecinin haber kaynağını açıklamama hakkı ile ilgili hükme, 'konusu suç oluştursa dahi' ibaresi eklenerek genişletilmeli ve güncellenmelidir. 'Düzeltme ve cevap hakkı'nın kötüye kullanımı önlenmelidir. Kriterleri yeniden düzenlenmeli, mahkemeye metni düzelterek kabul etme yetkisi tanınmalı, düzeltme haber ya da yazıdaki konularla sınırlı olmalıdır” çağrısı yapıldı.
İlişkiler şeffaf olmalı
Medya kuruluşlarının şeffaflığına vurgu yapılan deklarasyonda “Medya kuruluşlarının sahiplik yapıları, kamudan aldıkları sübvansiyonlar ve reklam gelirleri de dahil olmak üzere tüm mali ilişkileri şeffaf hale getirilmelidir. Medya kuruluşu sahipliğine ilişkin yasal kriterler, açık ve net şekilde belirlenmelidir. Medya kuruluşlarının sahiplik yapısı künyelerinde açıkça yer almalı, bu bilgilerin erişimi ve doğruluğu kamu tarafından denetlenmelidir. Düzenleyici kurumlar medya sahipliği veri tabanları geliştirmelidir. Medya sahipleri, kamu ihalelerine girememelidir. Medya kuruluşlarının okur ve izleyici ölçümleri şeffaf ve denetime açık olmalıdır. Kuruluşların pazardan aldıkları paylar, tekelleşmenin önlenmesi ve çeşitliliğin sağlanması için bağımsız kurumlar tarafından izlenmeli, denetlenmeli, veriler düzenli olarak kamuyla paylaşılmalıdır. Ulusal medya sektörünün de aktörleri haline gelen küresel platformlardan okuyucu ve izleyici verilerinin nasıl toplandığı, nasıl işlendiği ve kullanıldığına ilişkin kriterler ile gelir modelleri ve seçim dönemlerinde siyasi reklamlara dair bilgiler talep edilmelidir. Şeffaflık raporlarının düzenli ve kapsamlı olarak yayınlanması sağlanmalıdır. Devletin kamu hizmeti yayıncılığına ayırdığı kaynaklar ve kullanımı şeffaf olmalı, denetimlerin sonuçları ile faaliyet raporları kamuyla düzenli olarak paylaşılmalıdır” denildi.
AKREDİTASYON KALDIRILMALI
Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu'nda devletin medya karşısında şeffaf olması istendi. “Dezenformasyonla mücadelenin en etkili yolunun devletin medya karşısında şeffaflığı olduğu dikkate alınmalıdır. Toplumun yanlış bilgilendirilmesini önlemek ve bilgi edinme hakkını gözetmek adına kamu kuruluşları gazetecilerin sorularına ivedilikle yanıt vermeli ve doğru verilerle onları bilgilendirmelidir” denilen deklarasyonda, “Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarının bilgilendirme toplantılarında akreditasyon uygulamaları kaldırılmalı, gazetecilerin kamu adına özgürce soru sormaları güvence altına alınmalıdır. Bilgi Edinme Yasası kapsamında gazetecilerin bilgiye erişimi sağlanmalı, yasadaki muğlaklıklar giderilmeli, ivedilikle ve ayrıntılı bilgi vermeyen kamu kuruluşları denetlenmeli ve yaptırım uygulanmalıdır” ifadeleri kullanıldı.
YASAĞIN KAPSAMI AÇIKLANMALIDIR
Deklarasyonda erişim engellemeleri ve yayın yasaklarına da geniş yer ayrıldı. “Hemen her toplumsal olayda yayın yasağı kararı verilmesi, güçlülerin çıkarlarına aykırı haber ve yazılara, erişim engellemesi getirilmesi ile içeriğin yayından kaldırılmasının sıradanlaştırılması, medya özgürlüğüne ve halkın bilgi edinme hakkına aykırıdır; kabul edilemez” denilerek, “Sadece istisnai hallerde ve önceden ilanedilen kriterlere uygun şekilde alınabilecek sınırlı sayıda yayın yasağı kararı somut gerekçeye dayanmalı, yasağın kapsamı ve süresi açıklanmalıdır. İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Kanunu başta olmak üzere dijital ortamda özgürce yayın yapılmasını engelleyen ve sınırlayan tüm kanunlar gözden geçirilmelidir. Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararlar, yeni yasal hazırlıklar ve uygulamalar sırasında dikkate alınmalıdır. Erişim engelleme ve içerik kaldırmaya, Sulh Ceza Hakimlikleri’ndeki tek hâkim karar vermemelidir. Yargı süreci şeffaf olmalı, toplu erişim engelleme kararı alınamamalıdır” önerisinde bulunuldu.
GAZETECİYE SİYASİ BASKI KURULAMAZ
Belirsizlikler içeren ve gazeteciliği suç haline getiren “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlıklı 217/A maddesinin Türk Ceza Kanunu’ndan çıkarılması talep edilerek, “Gazetecilik üzerinde siyasi baskı ve hapis tehdidi yaratan düzenlemeler yerine medyanın özdenetim mekanizmaları güçlendirilmeli, mesleki etik ilke ve kurallarının öncelikle gazeteciler tarafından belirlenmesi ve içselleştirilmesi sağlanmalıdır. Gazetecilik meslek örgütleri de mesleki etik ilke ve uygulamaların titizlikle uygulanmasına yönelik çaba içerisinde olmalıdır. Serbest ve dijital mecralarda yayın yapan gazetecilerin de sendikalara ve meslek örgütlerine üye olmaları için çaba harcanmalı ve temel gazetecilik ilkelerinin yeni mecralarda da uygulanması için görüş alışverişi içinde olunmalıdır” denildi” açıklaması yapıldı.