Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Hafif yağmur
8°
Ara
Damga Spor Türk Futbolunun efsaneleşmiş yabancı oyuncuları kimler

Türk Futbolunun efsaneleşmiş yabancı oyuncuları kimler

Süper Lig’de yeteneklerini sergilemiş ve arkasında bolca anı bırakarak efsaneleşmiş yabancı futbolcuları sizin için listeledik

Okunma Süresi: 7 dk

En iyiler listesiyapmak oldukça zevkli, bir o kadar da ciddi ve zor bir iştir. Türkiye’de oynamış en iyi yabancı futbolcular gibi iddialı bir liste hazırlamak ise çok daha zor oldu… Yüzlerce isim arasında filtreleme yapmak ve sıralama yaratabilmek için elbette bazı kriterlere ihtiyacımız vardı. Önce o kriterleri sıralayalım, sonra da 21 efsaneyi. Listemizde iddialıyız ancak yorumlara da açığız elbette.

Carlos Antonio Zago


Roma’nın 2000/01 sezonunda kazandığı efsane şampiyonluğun kahramanlarından biriydi. Hem Serie A hem de Brezilya milli takımı geçmişiyle ülkemize gelen en kariyerli stoperlerden. Ancak onun farkı, klasik bir stoper olmayışıydı. Sertlik, hatta gaddarlık anlamında tam bir stoper olsa da, Lucescu’nun üçlü savunmasının sağında sıkça hücuma katılıp, Beşiktaş’ın 100. yıl şampiyonluğunu elde ederken oynadığı güzel futbolun bir parçası olmayı başarmıştı.



Stephen Appiah


Ülkemizi “box to box orta saha” tabiriyle tanıştıran adam dersek abartmış olmayız. Stephen Appiah’ı da özel kılan şey bu. Bugün hala iki ceza sahası arasında oynayan, çift yönlü orta saha tarif edildiğinde “Appiah gibi” denir. O dönem Juventus’tan direkt olarak transfer edilmesiyle de dikkat çekiyor aslında. Bugünlerde 25 yaşında bir oyuncuyu oralardan almak çok güç. Kattığı yüksek enerji, attığı kritik gollerle Fenerbahçelilerin kalbinde ayrı bir yeri olduğu kesin.

 

Mario Jardel


Sadece Süper Lig’den değil, dünya futbolundan geçmiş en “saf golcüler" arasında. Yani mesleği futbolculuk değil, direkt olarak golcülüktü. Galatasaray’a transfer olduğunda takımın geri kalanıyla arasının iyi olmadığı ve pek pas almadığı aşikardı. Buna rağmen genelde 30’un üzerinde gol attı. Pek tabii ki en unutulmazları Real Madrid’e hem Süper Kupa hem de Şampiyonlar Ligi’nde attığı gollerdi. Bir yıldan fazla kalmış olsa adı listede daha üst sıralarda olurdu.



Pablo Martin Batalla


Süper Lig tarihinin en özel anlarından biri, Bursaspor’un kazandığı şampiyonluktu. Ve tam da bu sebeple, Pablo Martin Batalla yukarıdaki kriterlerin birkaçını hiç karşılamamasına rağmen bu listede olmayı hak ediyor. Başarılarının dışında İtalyanların “trequartista” dediği, orta sahaya ve forvete eşit miktarda destek veren, komple 10 numaraların da harika bir örneğiydi.



Ricardo Quaresma


Dünyanın en iyi kulüplerinde forma giymiş olsa da Quaresma’nın Quaresma’laşabildiği iki forma vardı: Porto ve Beşiktaş. Takım oyununa değil de daha çok gözlere hitap eden tarzı en çok bu iki kulüpte işledi. Yine de onun için rahatlıkla “dünya çapında futbolcu” diyebiliriz. Günümüzün en büyük yıldızlarından Mbappe bile antrenmanda ayak dışıyla gol atınca “Ricardo Quaresmaaa!” diyerek seviniyor. Peki neden daha üst sıralarda değil? Çünkü rakipleri güçlü…

Nicolas Anelka


Büyüleyici bir yetenek. Hem her anlamda santrfor özelliklerini taşıyıp, üstüne bir de kadife bilek denilecek tekniğe sahip olmak nasıl bir şeydir? Şöyle bir şey: En bitik halinle bile transfer rekoru kırıyorsun. Anelka da Fenerbahçe’ye gelene kadar öyleydi. Gittiği dev kulüplere tam anlamıyla damgasını vuramayınca oldukça genç yaşta sarı-lacivertli formayı giydi. Hatta burada hayat da buldu diyebiliriz, sonraki döneminde Premier Lig’de kariyerinin en iyi sezonlarını geçirdi.

Daniel Amokachi


Beşiktaşlılar için “ikon” kelimesinin direkt karşılığı. Yıldız transferlerine, ünlü futbolcular görmeye pek de alışık olunmayan dönemde, Nijerya formasıyla Dünya Kupası’na çıkmış, Olimpiyat Oyunları’nda final oynamış Daniel Amokachi bir gün ansızın imzayı atmıştı. Korkutucu driplingleriyle “Kara Tren” lakabına tam olarak oturan efsane '98'deki sakatlığını yaşamasaydı bu listede çok daha üst sıralarda yer alırdı.

Felipe Melo


Bir defansif orta saha düşünün, bölgenin gereksinimlerini karşılamasının dışında bir 10 numara kadar topla yetenekli. Hatta hiç adım atmadan 40 metreye öyle uzun toplar atıyor ki, tek başına sıfırdan atak başlatıyor. Dünya Kupası 2010’da gördüğü kırmızı kart, Juventus döneminde kötü oyuncu olarak anılmaya başlamasıyla birlikte düşüşe geçen kariyeri Galatasaray için büyük fırsat olmuştu. Oynadığı dönemde hem sahada yaptıkları hem de savaşçı karakteriyle taraftarların da vazgeçilmeziydi.

Jay-Jay Okocha


Onu tek bir kelimeyle özetlemek gerekse “sihirbaz” deriz. "Afrika kıtasının gelmiş geçmiş en teknik 10 numarası” öte yandan. Ve böyle bir oyuncuyu biz Süper Lig’de izledik. Fenerbahçe formasıyla topu ayağına aldığı her anında şiir yazan, bizi “Okocha çalımı”yla tanıştıran efsane, aynı zamanda ülkemizden Avrupa’ya yüksek bonservis bedeliyle geçiş yapmasıyla da farklı bir kapı açıyordu. 20 sene önce bugünün kuruyla 12 milyon Euro civarında para kazandırmıştı Fenerbahçe’ye. Bu meblağ bugünkü piyasaya göre 40-50 milyona eş değer.

Gheorghe Popescu


“Topu oyuna sokan stoper” tabiri hayatımıza onunla birlikte girdi. Barcelona görmüş bir 4 numara olduğu yeni açığın en arka sırasından bile belliydi. Ligde dört yıl üst üste şampiyon olan, üzerine UEFA Kupası’nda şampiyonluğa koşan Galatasaray’ın en gerideki oyun kurucusuydu. Bülent Korkmaz’la harika bir ikili oluşturmuşlardı. Öyle bir tandem kalitesini bulmak çok çok zor…

Guti Hernandez


Dünya üzerinde son 20 yıla damga vurmuş üç pasör varsa, onlardan biri de Guti Hernandez’di. 40-50 metreye öyle uzun toplar atıyordu ki, pas attığı oyuncunun koşu hızını bile hesaplıyordu. Real Madrid dışında forma giydiği tek kulüp Beşiktaş’tı. Belki burada net bir başarıya imza atmadı ama çarpık yapılanmış takımın içinde bile sivriliyor, tek başına bir maçı domine edebiliyordu. Maestronun gerçek anlamda baş döndüren asistlerini yukarıdaki video ile hatırlayalım.

Samuel Eto’o


Süper Lig’e geldiğinde yaşı sebebiyle kendisine biraz şüpheyle bakılıyordu. Ama oynadığı futbolla çok kısa zamanda büyük takımlara “keşke bizde olsa” dedirtti. Barcelona, Real Madrid, Inter görmüş oyuncunun kolay kolay yaşlanmayacağını kanıtladı. Özellikle Antalyaspor’daki ilk yılında sadece bir santrfor değildi, sahanın her yerine ayak basan, atak yönlendiren bir liderdi.

Claudio Taffarel


94 ve 98 Dünya Kupası’nda Brezilya’nın kalesini koruyan Taffarel, iki kez dünya finali gördü, birini kazandı. O büyük turnuvalarda özellikle kurtardığı penaltılarla akılda kaldı. Ancak Galatasaray döneminde asıl farkını topu oyuna sokma yeteneğiyle gösterecekti. Eski bir forvet olan Taffarel, bize kalecilerin sadece kurtarışlardan ibaret olmadığını öğretti. Thierry Henry’nin UEFA Kupası finalindeki kafa vuruşunu Street Fighter karakteri Dhalsim gibi uzayarak çıkarışı, akıllardaki en belirgin Taffarel sahnesi.

Didier Drogba


Süper Lig’deki ilk maçında oyuna sonradan dahil oldu. Maçtan sonra Galatasaray’ın rakibi Akhisar’ın teknik direktörü şöyle bir açıklama yapacaktı: “Oyunda her şey istediğimiz gibi gidiyordu, ta ki Drogba sahaya girene kadar.” Gerçekten de o maçta yarattığı “haksız rekabet” daha sonra da devam edecekti. Komple santrforun sözlük karşılığı Drogba, tek başına rakip savunmanın tamamını hayattan soğutabiliyordu. Futbolculuğu kadar profesyonelliği ile de damga vurdu. Kralı attığı en şahane gollerle (yukarıda) hatırlayalım.


Roberto Carlos


Zamanında olkul kitaplarındaki sayfa boşluklarına dünyanın en iyi 11’i yazılırdı. İşte o 11’in konusu “gelmiş geçmiş en iyi 11” olunca sağ ve sol bek pek tartışılmazdı, sağa Cafu, sola da Roberto Carlos yazılırdı. İşte o efsane kısa bir süre de olsa Fenerbahçe formasını giydi. Sezon ortasında sakatlanmış olsa da takımını Şampiyonlar Ligi çeyrek finaline taşıyanlar arasındaydı. Yaptığım bir röportajda “Keşke Chelsea maçlarında da olsaydım, şansımız belki biraz daha artardı” demişti. Belki de öyle olacaktı… Ülkemizden nasıl bir sol bek geçtiğini yukarıdaki videoyla yeniden hatırlayabiliriz.

Alex de Souza


2004 - 2012 yılları arasında formasını giydiği Fenerbahçe ile şahane bir trequartista (golcü özellikli 10 numara) örneği sundu. Sadece Fenerbahçelilerin değil, herkesin saygı duyduğu gerçek bir sporcu olarak akıllarda kaldı. İstatistik olarak (344 maçta 172 gol) ülkenin gördüğü en istikrarlı, en “tabela bozan” yabancı futbolcuydu. Topu sol ayağına aldığında, çerçeve de radarına girdiyse onun için gol atmak dünyanın en basit olayıydı. Efsaneyi yukarıdaki videoyla hatırlayalım.
 

Gheorghe Hagi


'90’larda "dünyanın en iyisi" tartışması iki isim arasında geçmiyordu, “dünyanın en iyileri” başlığı altında birçok aday vardı. Onlardan biri de Gheorghe Hagi’ydi. 94 Dünya Kupası’nda topa vuruşlarındaki büyüyü gördükten sadece iki yıl sonra, henüz 31 yaşındayken Galatasaray’a imza attı. Barcelona ve Real Madrid görmüş bir 10 numaraydı. Yaptıklarını tekrar hatırlayınca (mesela yukarıdaki video ile) gerçek bir ikon olduğu tekrar tekrar anlaşılıyor. Hele ki topa vurma konusunda benzeri gelmedi, hatta yanına yaklaşanı bile olmadı.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *